PARİS’TEKİ PİS İŞLERİN AÇIĞA ÇIKARILMASI GEREKİYOR
Günay Aslan
23 Ocak 2013 Çarşamba 20:00
Paris Suikasti’nden 12 gün sonra kameraların karşısına geçen Paris Savcısı Molins, suikasti aydınlatmak yerine birbiriyle çelişkili iddiaları ve yetersiz açıklamalarıyla daha da karmaşık hale getirdi.
Fransız savcı Paris’te yaşayan ve Kürt kurumlarıyla ilişkisi olan Ömer Güney adındaki şahsı, kamera kayıtları ve kriminal inceleme sonuçlarına dayanarak, ‘baş zanlı’ ilan etti.
Bunun dışında dişe dokunur birşey söylemedi. Anlaşıldığı kadarıyla savcının elinde yeterli bilgi yok. Kim bilebilir belki de Fransız polisi elindeki bilgileri savcıyla paylaşmıyor.
Galiba polis olayı kapatmaya çalışıyor ve belki de bu yüzden suikast daha karmaşık ve karanlık bir hal alıyor. Bir kere polis video görüntülerinin tamamını yayınlamıyor. Sadece parkı gören, o istikamete ait görüntüleri yayınlıyor.
Ters istikameta ait olan görüntülerse açıklanmıyor. Büroyu karşıdan gören; karşıdaki mağazaya ait ve 360 derecelik açıya sahip kameranın bozuk olduğu söyleniyor.
Aradan iki hafta geçmesine rağmen balistik sonuçlar da açıklanmıyor. Sadece incelemenin devam ettiği söyleniyor.
Savcı ayrıca, zanlının kimlik tespitinin de kesin olmadığını söylüyor.
Yani zanlı Ömer Güney’in kendisi olabilir, olmayabilir de!
Adamı tutuklamış ama, onun Ömer Güney mi yoksa bu kimliğini kullanan biri mi olduğunu bilmiyor! Öte yandan suikastte tek silahın kullanıldığını söylüyor ancak, katillerin birden fazla olabileceği ihtimalini de gözden ırak tutmuyor.
Savcıya bakacak olursak hem tutuklanan kişinin Ömer Güney olduğu hem de yalnız olduğu kesin değil! Bundan olsa gerek zanlının özgeçmişiyle igili de bilgi verilmiyor.
Zanlının uzun yıllar Almanya’da yaşadığı söyleniyor fakat, burada ne iş yaptığı, kimlerle ne tür ilişkiler içinde olduğu açıklanmıyor.
Bunun yerine Ömer Güney’in 2 yıl önce Fransa’ya geri döndüğü ve döndükten sonra da Paris’teki Kürt kurumlarıyla ilişkiye geçtiği söyleniyor.
Bu açıklamadan sonra suikastin karanlıkta kalacağı ihtimali yüksek görünüyor. Savcının açıklamaları umut ve güven vermiyor. Belki de bu isteniyor. Belki de Fransa olayın karanlıkta kalmasını, herkesin birbirini suçlamasını ve ortalığın bulanmasını arzu ediyor.
Bu durumda iş yine başa; Kürt hareketine düşüyor.
Kürt hareketinin her şeyden önce Ömer Güney’in Paris’te kimlerle nasıl ilişki kurduğunu, kimlerin buna aracılık ettiğini ve bunun nasıl geliştiğini bütün çıplaklığıyla açıklaması gerekiyor.
Paris’teki birçok yurtseverimiz- maalesef- bu adamı, ‘yurtsever’ olarak tanıyor. Zira, sürekli siyasilerle hem de kitlenin tanıdığı insanlarla dolaşıyor. Onların işlerini ve işlemlerini takip ediyor.
Resmen evet, sıradan bir dernek üyesi ve bir yıl öncesi kaydını yaptımış fakat, pratik olarak öne çıkmış, inisiyatif almış biri gibi davranıyor. Ona bu fırsatı kim veriyor? Bu adamı Kürt hareketine kim sızdırdı ve onu kim öne çıkardı sorusunun öncelikli olarak yanıtlanması gerekiyor.
Aynı şekilde bu adamı Türk gizli servisleri mi, Fransız gizli servisleri mi ya da başka birileri mi, kim yönetip yönlendiriyordu; bunların da bilinmesi gerekiyor.
Açıkcası bu şahısla ilgili araştırma yapıldığı kanısında değilim.
Zira, sadece internet ortamında yapılacak yüzeysel bir araştırmayla bile bu şahsın kimliği ortaya çıkarılabilirdi; demek ki yapılmamış.
Dün ismi açıklandıktan sonra zanlı ve çevresiyle ilgili olarak internette kısa bir araştıma yaptım; Bunların-kapanmadan önce- sosyal medyadaki sayfalarına baktım. Güney’in kendisinin, ailesinin ve yakın çevresinin ülkücü olduğu anlaşılıyor.
Facebook’ta bir dönem Kara Kemal mahlasını kullanmış. Bu isimle İsviçre’den bir Kürt işadamıyla ilişkilenmeye çalışmış. O dönem Chat de Gol Havaalanı’nda Güvenlik görevlisi olarak çalışıyor.
Kız kardeşine silah eğitimi yaptırıyor. ‘Polis olacak, eli alışsın’ diyor ve atış talimi yaptırıyor!
Bu çevrenin sayfalarda PKK ve liderine karşı muazzam bir karalama kampanyası sürdürülüyor.
Suikast gününe kadar, ‘yurtsever’ olan Güney, karşımıza aslında Hrant Dink’in katili Ogün Samast benzeri biri gibi çıkıyor! Bu da olayı daha vahim hale getiriyor.
Dolayısıyla ‘bu adamın içimizde ne işi var?’ sorusuna geçerli bir yanıt verilmesi, ardından da bütün bağlantılarının bir bir tespit edilerek açıklanması gerekiyor.
Aksi durumda hem suikast karanlıkta hem de hareket zan altında kalacaktır. Ayrıca yeni suikastler de söz konusu olacaktır.
Görüldüğü kadarıyla ortada böyle bir plan vardır. Dolayısıyla herşeyden önce bu planı kim(ler)in, ne amaçla yaptıklarının ortaya çıkarılması için dışarıda olduğu gibi içeride de kapsamlı bir araştırmanın yapılması ve ulaşılan sonuçların halkla paylaşılması kaçınılmazdır…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.