PARİS VE GLADYO..
Ali Bayramoğlu
24 Ocak 2013 Perşembe 07:25
Rahip Santoro'yu öldüren 18'ine basmamış çocuk, aynı rahibi daha önce döven simitçi, Dink'i vuran mahalle çocuğu, Malatya cinayetlerindeki tetikçi sokak çetesi, geçtiğimiz günlerde İzmit'te protestan kilisesine saldırı hazırlığında bulunan ve suç öncesi yakalanan sokak çetesi görüntülü adamlar…
Hepsini arka arkaya yazınca ortaya garip bir bütünlük çıkıyor…
Maktüller benzer, katiller benzer, görüntü münferit, eylemler ölümcül ve özü itibariyle milliyetçi havuzda, azınlık merkezli ve siyasi..
Hrant Dink'in Santoro cinayetinden sonra Antalya'da bir gazeteciler toplantısında yaptığı tespit aklıma geliyor.
'Türkiye'deki AB süreci ve değişim hamlelerinin önünü almak isteyenler laiklik krizi çıkarmaya çalışıyorlar, ancak bu onlara yetmeyebilir milliyetçiliği de yükseltmeye çalışacaklardır, gayrimüslümlere yönelik eylemler yapılabilir' demiş ve Santoro cinayetini böyle bir yere oturtmuştu.
Alanı genişletmek, ihtimal değerlendirmesi yaparken Paris'teki muamma cinayetleri bunlara eklemek gerekir mi?
Neden olmasın?
İki gündür bir konferans için Paris'teyim.
İlk fırsatta ilk işim cinayetlerin işlendiği binanın önüne gitmek oldu. Yakınlardaki bir kahvede TV 24'ün Paris temsilcisi Saadet Oruç ile birlikte olayla ilgili son bilgileri değerlendirirken, onun da yardımıyla resmi çevrelere, Kürt topluluğuyla son durum değerlendirmesi yapmak için çeşitli randevular alıyorum.
Saadet olayı başından itibaren yerinden ve çok yakından izleyen çok titiz bir gazeteci..
Ayrıntılı anlatıyor. Maktüllerin bedenlerinin hangi durumda bulunduğunu, katil zanlısıyla öldürülen kadınların, özellikle Fidan Doğan'ın son bir kaç gün içindeki temaslarını, kadın ölümünün Kürt çevrelerinde yarattığı siyaset ötesi büyük infiali, onur tepkisini…
Bu arada Ömer Güney'in iki facebook adresi olduğunu, buradaki kimi yazışma arkadaşlarının PKK'lı olmaktan öte bir koku verdiklerini, silah merakı olduğunu ima eden yazışmaların bulunduğunu söylüyor.
Saadet Oruç topladığı bilgilerle cinayetin örgüt içi bir infaz olduğu kanaatinde hiç değil.
Mevcut koşul ve dengelerde devlet infazı bir ihtimal bile değil.
Tutku, takıntı, kışkançlık, bu çerçevede yönlendirilme, küçük para hesabı elbet bir ihtimal…
Ama maktüllerden birisine önce eşlik eden, daha sonra gidip arabasından silahını aldığı düşünülen, maktüllerle çay içen, öldürme anında onları gafil avladığı anlaşılan bir katil zanlısı, planlı, en azından soğukkanlı koku veren bir cinayet var ortada..
Akla başka pek çok ihtimal gelecektir.
Katilin yönlendirilmesi merkezli başka insanlar, yapılar, istihbarat örgütleri zikrediliyor…
İhtimal dahilindedir…
Ama bir ihtimalde Türkiye'de devlet içindeki derinde varlığını sürdüren, barış süreci vesilesiyle ve bu süreci ileriye yönelik olumsuz etkilemek için ortaya çıkan örtülü bir yapı olamaz mı?
Bu fikri paylaşıyoruz Saadet'le…
MİT'in TBMM Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'na gönderidiği raporu hatırlayalım. İçeriden, Özel Harpçi bir subayın ihbarlarına dayanan bu rapor Güçlükonak katliamını, Dink cinayetini, misyoner katliamını, Santoro'nun öldürülmesini devlet içindeki o örtülü yapıya mal ediyordu.
Devletin istihbarat organı ciddiye aldığına göre bizim almamamız için bir neden yok...
Unutmayın ki, gayri meşru siyasi tarihi, meşru siyasi tarihinden daha belirleyici olmuş bir ülkede yaşıyoruz.
Denebilir ki, delil az, spekülatif varsayım çok…
Belki yakında bu yazılanlar da anlamsızlaşacak, çöpe gidecektir…
Hatta umarız öyle olur…
Ama o ana kadar varsaymak, ciddiye almak, soru sormak meşru ve gereklidir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.