PARALEL GÖNÜLLER…
Hüseyin Gülerce
10 Ocak 2014 Cuma 03:23
Son günlerde yaygınlaşan bir iddia var. Hizmet hareketinin emniyet, yargı ve bakanlık bürokrasilerinde örgütlenerek, devlete paralel bir yapı kurduğu ve gündemdeki yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarında düğmeye basarak, Başbakan Erdoğan’ı devirmeye çalıştığı iddiası…
Bu iddia, son olarak Sayın Başbakan’ın 4 Ocak’ta İstanbul’daki çalışma ofisinde elliye yakın gazeteciyle yaptığı toplantıda bazı yazarlar tarafından gerçekmiş gibi dillendirildi. Kimileri coşarak, “Bizdeki Gladyo bu. Uludere katliamını da, Hatay’da TIR’ın aranmasını da bunlar yaptılar” diyerek, Başbakan Erdoğan’a; “daha ne duruyorsunuz” diye seslendiler. Başbakan bile dayanamayıp “o kadar da değil” diye çıkışmak zorunda kaldı.
Ancak konu, belli medya, belli yazarlar eliyle sürekli gündemde tutularak, kamuoyu oluşturuluyor ve yakın zamanda Başbakanlık Teftiş Kurulu marifetiyle “paralel yapı”ya karşı harekete geçileceği anlatılıyor. Emniyet müdürleri ve rütbelileri, daha sonra memurlara kadar inen yer değiştirmeler, İstanbul’da savcılarla ilgili müdahale, HSYK’da değişiklik için kanun teklifi hazırlanması hamlelerinin hepsinin, paralel yapı operasyonunun ön hazırlığı olduğu vurgulanıyor…
Bu “paralel yapı” iddiası, milyonlarca insanın destek verdiği Hizmet hareketini zan altında bırakıyor. Dünya çapındaki hizmetler hakkında kafa karıştırıyor, milletçe gururlandığımız, başta Türkçe Olimpiyatları’nda statları dolduran milyonlarca insanın zihninde ve gönlündeki müspet imajı zedeleme tehlikesi taşıyor.
En büyük gayesi gönüllerin fethi olan bir hareketi, bürokrasi üzerinden devleti ele geçirme hedefine mahkûm etmek büyük haksızlıktır. Makuliyeti, uyandırdığı ayağa kalkma ve “bu dünyada biz de varız” heyecanı ile iki asırlık ümitsizlikleri yenen Anadolu insanının dünyasını yıkmak demektir… Hizmetin hedefi, devlete paralel yapı kurmak değil, insanlık adına paralel gönüller, evrensel bir barış korosu oluşturmaktır…
Bürokraside, yanlış olan, aynı duygu ve düşüncedeki insanların organize hareket etmesi, halkın yönetme yetkisi verdiği sivil otorite yerine, başka yerden talimat almasıdır. Demokratikleşmeyi, Türkiye’nin AB üyeliğini savunan bir hareketin; dünyanın gözünün içine baka baka, kimsenin fark etmeyeceğini düşünerek, böylesine değerli, ümitvar bir hareketi, bürokrasi koltuklarına feda edebileceğini düşünmek, insafsızlık değil midir?
Evet, hareket büyüdü. Ama içindekilerin evsafı, toplumda ender bulunan kabiliyetleri, falan filanı ile değil bu büyüme... Samimiyet ölçüsünde Allah’ın izni ve yardımıyla bir büyümedir bu. İçindeki hasbi her ferdin inancı da budur. Bu büyümenin, siyaseti yönlendirme, devlete ayar verme gibi günlük, mevsimlik, dünyaya ait bir hedefle irtibatlandırılması büyük haksızlıktır. Bu hareketin gücü, emniyet ve yargıda örgütlenerek siyaseti yönlendirme hayalinden gelemez. Bu hareketin gücü, toplumun gönlünde kazandığı mümtaz yerden geliyor…
Bu hareketin tavsiye edicisi, en sevilen, en sayılan manevî büyüğü Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, bu “devleti ele geçirme” iddialarına yıllardır cevap veriyor. 2005’te Milliyet’te yayımlanan röportajda da aynen şöyle dedi: “Bunu, iddia sahiplerinin kendilerinin araştırmaları lazım. Kim o örgüt üyeleri? Bulsunlar çıkarsınlar…”
Yapılacak tek şey var: Hukukun gereğini yapmak. Devlet içinde kimin yanlışı varsa, kim siyasî otoriteye kafa tutuyorsa verin cezasını. Ama milyonların hukukunu çiğnemeyin, umut fidanlarını ezip geçmeyin…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber