PARALEL DEMAGOJİLER
Cafer Solgun
10 Şubat 2014 Pazartesi 02:25
Seçimlerde “istiklal savaşının lideri” sloganını kullanacağı söylenen Başbakan Erdoğan’ın miting meydanlarında en fazla işleyeceği temanın da bu sloganla uyumlu olacağı anlaşılıyor. Muhalefet partileri “rüşvet ve yolsuzluk” iddialarını gündeme getirdikçe, Başbakan Erdoğan da miting meydanlarından cevap veriyor: “Hepsi paralel devletin oyuncağı olmuşlar”...
Böyle diyor ve tabii ki son dakika haberlerinin geçtiği altyazılara müdahale edecek kadar yakından ilgilendiği “malum” medya da bu mesajı allayıp pullayarak en “etkili” şekilde işliyor, “istiklal ve istikbal mücadelesine” cansiperane destek sunuyor.
“Yahu ya bu iddialar?” diyene eğer direkt “haşhaşî” ya da “çete mensubu” muamelesi yapmıyorlarsa, “mesele o değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı?” diyorlar; bir anda, hadi “aptal” demeyeyim, “Allahın safı” durumuna düşüyor, “paralel devletin oyuncağı” olmuş oluyorsunuz.
Mevzu “paralel devlet” ile mücadele olunca, yargı bağımsızlığı filan bir “teferruat” hâline geliyor tabii. Yargıyı iktidara bağlamak, emniyet teşkilatını hallaç pamuğu gibi savurmak, savcıları oraya buraya sürmek, bu mücadelenin “gereği” çünkü. Temel esprisi özgürlük alanı olması olan internet üzerinde keyfî devlet kontrolünü ağırlaştırmada adı Çin, İran gibi ülkeler kategorisinde anılmak da, bu mücadelenin sonuçlarından biri hâliyle. Bu “mücadeleye” çomak sokmayacak destek vereceksiniz, olup bitecek; kafanız “rahat”, web siteniz “özgür”, gazeteciliğiniz “makbul” olacak...
Rüşvet iddiasıyla istifa etmek durumunda kalan bakanlar da büyük bir pişkinlikle arz-ı endam ettiler, “mücadeleye” katıldılar. En zoru herhâlde istifa ederken “yaptığım her şeyi Başbakan Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde yaptım, o da istifa etmelidir” açıklaması yapan Erdoğan Bayraktar’ın durumu. Bu açıklamasından dolayı “liderinden” ve partisinden özür diledi. Bir gün bu “özür”ün de açıklamasını yapmak durumunda kalır mı, göreceğiz...
Rüşvet iddiasıyla lekelenmiş, bazılarının oğulları “içeride” olan bu bakanlar, nasıl ve ne tür bir özgüvenle meydanlara çıkıp insanlara hitap edebiliyorlar, anlamak zor; “saflık” işte...
İktidar partisi hükümet ettiği yıllar boyunca hiç de “kul hakkı” söylemlerine uygun bir anlayış ve pratiğin sahibi olmamış. Rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını örtbas etmek çabasındaki bu “seferberlik” hâli, bu gerçeği anlatıyor bize. Çünkü hükümet iddialar karşısında “kim rüşvet almış, yolsuzluk yapmış, kul hakkına tamah etmişse cezasını çeker” diyememiştir. Bunu diyememek, soruşturmanın sonuçlarından duyulan korku ve endişeden başka bir şekilde izah edilemez. “Darbe” dedikleri de bu olsa gerek. Ya soruşturma başladığı yerde durmayıp çorap söküğü gibi gitseydi? O zaman “milli iradeye suikast” başarılı olacaktı belki de...
İyi de “milli irade” rüşvete, yolsuzluğa, hırsızlığa, arsızlığa “vize” vermek demek midir? Asıl “suikast” o iradenin verdiği yetkiyi yüz kızartıcı suç iddialarıyla lekelemek değil midir? Başbakan Erdoğan ve partisi ile komuta ettiği medyasının “mücadelesi” bu gerçeği nereye ve ne zamana kadar karartabilir?
Bu “mücadelenin” çerez kabilinde kullanılan başka argümanları da var ve onların başında da “asıl hedef Çözüm Süreci’ni boşa çıkartmak” iddiası geliyor. Bunu ileri sürenler Öcalan’ın “darbeye karşıyız” açıklamasından duydukları memnuniyetle hızlarını alamayıp Öcalan’ın 40 yıllık yoldaşlarının gözlerini yaşartacak kadar “Apocu” kesildiler. Ama “baş tacısın” dedikleri Öcalan’ın 8 Şubat günü kendisiyle görüşen heyet aracılığıyla hükümeti “provokatörlükle” suçlayan açıklaması karşısında biraz suratlarını ekşidi...
Çözüm Süreci’ni “istiklal ve istikbal” mücadelelerine “çerez” yapanlara söyleyeceklerim var.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.