PALAVRA SİYASETİ
Ahmet Altan-
14 Kasım 2012 Çarşamba 07:25
Palavracılığın günlük hayatta sempatik bir yanı da vardır, bir zaman sonra palavracıyı tanır, anlattıklarını eğlenerek dinlersiniz.
Ama siyasette “palavra” çok tehlikeli bir iştir, bedeli ağırdır.
Tayyip Erdoğan, hızla yükselen bir ivmeyle siyasetini “palavra” üzerine dayandırmaya başladı.
Yapamayacağı işleri yapacakmış gibi bağıra çağıra anlatıp ortalığı birbirine katıyor.
Sanırım halkın palavracılıktan hoşlandığına dair yanlış bir algısı var.
Halkın bir kesimi o “babalanmaları” gerçek sandığı sürece bundan hoşlanıp destekler ama onların “palavra” olduğunu anladığında öfkelenir.
Ben size bu palavralardan ve sonuçlarından bir iki örnek vereyim isterseniz, tehlikenin ne olduğunu hep birlikte görelim.
Başbakan, İsrail’i Gazze’den çıkartacakmış gibi davrandı.
Suriye’ye girecekmiş, ona her dediğini yaptıracakmış gibi davrandı.
Şimdi de idamı geri getirecekmiş gibi yapıyor.
Onun İsrail politikasının sonucunda, İsrail’in gözü dönmüş yönetimi dokuz yurttaşımızı öldürdü.
Erdoğan parmağını kımıldatamadı.
Suriye, uçağımızı düşürüp iki pilotumuzu öldürdü, üstelik bir de “ben vurdum” diye açıkladı.
Biz “yok sen vurmamışsındır” deyip geri adım attık, durduk yerde pilotlarımızı palavraya kurban verdik.
Başbakan, “idamı geri getirmekten” söz etti, Dışişleri Bakanı Avrupalılara “siz ona bakmayın, o Norveç’ten söz ediyor” demek zorunda kaldı.
İsrail’le ve Suriye’yle savaşmadığımız iyi oldu ama Erdoğan’ın “savaşacakmış” gibi davranma palavralarını insanlarımız hayatlarıyla ödediler.
Başbakan birkaç oy alacak diye o palavralara gerek yoktu.
Gerçekçi davransaydı, yapamayacağını yapacakmış gibi söylemeseydi, o iki ülkeyi eleştirip durması gereken yerde dursaydı, o insanlar şimdi hayatta olacaktı.
İdam palavrası ise toplumu gerdikçe geriyor.
Başbakan’ın aklında, “başkanlık” kılıfında bir “tek adam rejimi” kurup ülkede canının istediğini asma yetkisine sahip olmak gibi hastalıklı hayaller olabilir.
Ama bunu yapamaz.
Erdoğan idamı geri getiremez.
“İdamı geri getiriyoruz” dediğiniz anda Türkiye’yi Avrupa’dan atarlar.
Dünya siyaseti, bir “yapboz” oyunu gibi kurulmuştur, her ülkenin durduğu yer diğer ülkelerin durduğu yeri de belirler, bir ülkeyi kımıldattığınızda birçok ülke birden kımıldamak zorunda kalır.
Türkiye’yi Avrupa’dan çıkartacak böyle bir adım attığınızda bu sadece Türkiye’yi değil dünyadaki birçok ülkeyi de ilgilendirir ve sorun bir anda “uluslararası” bir sorun hâline gelir.
Bugün dünyadaki hiçbir siyasetçinin, ülkesini böylesine büyük bir değişime sürükleme gücü ve lüksü yoktur, bunu yapmaya kalktığında çok ciddi tepkilerle karşılaşır.
Erdoğan yapamayacağı işleri yapacakmış gibi palavrayı sıkıyor ama bunun iki çok büyük tehlikesi var.
Birincisi, gerçekten yapacağını sanabilirler.
İkincisi ve bence daha da tehlikelisi, yapamayacağını bilirler ama Türkiye’yi karmakarışık etmek için bu bahaneyi kullanırlar.
Erdoğan, “ben Türkiye’yi Avrupa’dan çıkartacağım, başka bloka katılacağım” dediğinde birçok ürkütücü ihtimal devreye girer.
Türkiye’yi ekonomik açıdan sıkıştırmaktan askerî darbeye kadar her türlü bela karşımıza dikilir.
Tarhan Erdem, iki gündür boşuna “darbe uyarıları” yapmıyor.
Bu sefer darbe olursa, Erdoğan da dâhil olmak üzere hepimizi evimizin önünde vururlar, Endonezya tipi bir darbe olur bu, kan sel olur akar sokaklarda.
AKP yöneticileriyle muhafazakârların bir kısmı Erdoğan’ın palavralarını sırıta sırıta dinliyor ama bu sefer bir darbe gelirse Türkiye’den “muhafazakâr politikacı” denen insan türünü kökünden kazırlar.
Onlar sanıyor ki bu sefer de sadece yazarçizerleri temizlerler, öyle olmaz, hep beraber gideriz.
Hep birlikte Erdoğan’ın palavralarına kurban ediliriz.
Böyle “asacam kesecem” palavralarıyla sorunları çözemeyeceğimiz gibi daha da büyük sorunlarla karşılaşırız.
Artık bu palavraları bitirmek lazım.
“Siz ona bakmayın Norveç için söylüyor” sözleriyle de kurtulamayacağımız bataklıkların içine girmenin âlemi yok.
Başbakan, dur durak, sınır, ölçü tanımaz hâle geldi.
“Başkan olacağım, başkan olacağım” kasılmalarıyla bütün ülkeyi felakete sürükleyecek.
Her yandan uyarılar geliyor, aklı başındaki herkes Erdoğan’ı da AKP yönetimini de bu sarhoşluktan ayıltmaya çabalıyor, AKP’liler yazılanları biraz dikkatli biçimde okusunlar bence.
Yaklaşan belayı daha nasıl anlatacağız?
Kör müsünüz gerçekten, bu palavraların nelere yol açabileceğini görmüyor musunuz?
Oyun mu bir ülkeyi yönetmek, “palavracılık şampiyonası” mı bu?
Ciddi sorunlarımız var, bu gayrıciddiyetin, bu palavracılığın ne yeri, ne zamanı, aklınızı başınıza toplayın.
Barış içinde, huzur içinde, eşit, özgür ve zengin yaşamak için her imkânımız var, palavra balonlarıyla uçup Çankaya’ya konma hayalleri için yakacak mısınız bu ülkeyi de, kendinizi de?
Rahat batıyor mu size?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.