22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin2°C

ÖZÜR VE KİBİR

Orhan Miroğlu

09 Ocak 2012 Pazartesi 01:31

Yaşadıkları coğrafyanın dikenleri tellerle bölündüğü tarihten bu yana Kürtler kaçakçılık yaparlar.

Dikenli tellerin, mayın tarlalarının içinden geçerek yapılan kaçakçılığa yıllar yılı bu devlet hem göz yumdu, hem de en acımasız katliamlarla cezalandırdı.

Nusaybin’de, Cizre’de dükkânlar kaçakçıların sırtlarında taşıdığı mallarla dolup taşardı.

Midyat’ta en çok Yezidi Kürtler yapardı kaçakçılığı. Mayın tarlalarında kolunu, bacağını, bazen de canını bırakan çok olurdu. Haber gelirdi. Mayında iki kişi öldü, üç kişi öldü diye. Toplanır taziyeye giderdik. Sabahlara kadar ağıtlar yakılırdı ölülerin başında.

Sonra 1970’li yıllarda Komando zulmü köylerde artmaya başlayınca, kaçakçılara yönelik katliamların sayısı da artmaya başladı.

Viranşehir’de 1975’te büyük bir katliam oldu. Öldürülen kaçakçı sayısını şimdi tam olarak hatırlamıyorum, ama sanırım on kişiden fazlaydı. Büyük şehirlerde okuyan Kürt gençleri Viranşehir’e gelmiş ve katliamı kınayan büyük bir miting yapmışlardı..

O tarihten bu yana bölgede her şey çok değişti. Ama kaçakçılık baki kaldı hep.

Sınır ticareti veya kaçakçılık, adına ne derseniz deyin, yoksulların yegâne geçim kaynağı durumunda. Yıllar geçiyor ama bu tablo değişmiyor.

Uludere’de gerçekleşen katliamda geçimini kaçakçılık yaparak kazanan 35 kişi hayatını kaybetti.
Medya, katliamı, ortada olmayan, inkâr edilen, verilmediği söylenen istihbarat raporları üstünden tartıştı. Oysa katliamdan kurtulanların anlattıkları hiç gündeme gelmedi.

O anlatılanlar, Uludere’de aslında ne olup bittiğini bütün hakikatiyle ortaya koyuyordu.

Ama ne yazık ki, katliamdan kurtulanların ifadeleri, İnsan Hakları kuruluşlarının hazırladığı raporların sayfaları arasında kaldı.

MAZLUM-DER ve İHD’nin ortaklaşa hazırladıkları bu raporlar hakikati bütün yönleriyle ortaya koyuyor.

Bir mağdur, saat üç civarında sınırı geçtiklerini ve geçerken bir askerî yetkilinin kendilerine, “bu son seferiniz, bir daha bu işi yapamayacaksınız” dediğini anlatıyor.

Bir başkası, “Dönüşte altışar kişilik gruplar halindeydik, bizi durdurup hepimizi biraraya getirdiler ve çok geçmeden de üstümüze bombalar yağmaya başladı” diyor..

Her şey Márquez’in Kırmızı Pazartesi romanında anlatılan cinayet gibi sanki.

Bu katliamın olacağını, yerel askerî birimler, devlet yetkilileri biliyordu.

İnkâr edilen istihbarat raporu o askerî birimlere çoktan ulaşmıştı.

Geçişlerde o güne kadar herhangi bir müdahale yapmayan o görevliler, bu sefer kaçakçıları durduruyor ve içlerinden kimse kurtulmasın diye altışar kişilik grupları birleştiriyorlar. Kaçakçılara “Bu son seferiniz” deniyor.

Geliyorum diyen bir katliam bu!

Geliyorum diyen bu katliamın “kusursuz bir katliama” dönüşmesi için gereken ne varsa yapılmış!

Ateş düştüğü yeri yakmaya devam edecek kuşkusuz, ama emin olun, bir süre sonra bu tartışmalar da bitecek..

Hakikatin ne olduğunu tam olarak belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

Bir özrü bile halkından esirgeyen bir devletin “itibarı”, halkın canından ve onurundan bile daha kıymetliymiş. Bunu bir kez daha gördük..

Bir katliamdan ötürü özür dilemeyi beceremedi bu devlet ve bu hükümet!

Meğer Kürtlerden özür dilemenin “maliyeti” ne kadar da ağırmış!

Öldürülenlerin canından, kanından, bile daha ağır!

Oysa hiçbir şey bir halkın onurunu kırmaktan daha ağır bir suç değildir.

Uludere katliamıyla Kürt halkının onurunu bir kez daha kırdılar.

Uludere katliamını mağdurlar gün gelir affedebilirler. Ama bu katliamdan sonra bir özrün dahi kendilerine çok görülmesini asla unutmayacaklar ve asla affetmeyecekler!

O yoksul köylüleri, özür dilememekle bir değil, iki kez öldürdünüz!

Kürt halkının vicdanını, onurunu yaraladınız!

Bu katliam unutulur bir gün, ama bir özrü bile bu halka çok görmeniz hiç unutulmayacak!

Kasıt araştırılıyor, ihmal var ona bakılıyor, MİT rapor vermiş mi soruşturuluyor, gerekirse özür de dilenir dediniz ve bir özrü bile bu halka çok gördünüz!.

Neden peki?

Çünkü katliama uğrayan halk, sizinle eşit değil!

Çünkü siz o halkı kriminal bir halk olarak görüyorsunuz!

Çünkü siz o halkın binlercesini çok kolay öldürdünüz!

Karakollarda, asker kışlalarında kadınlarına tecavüz ettiniz, çocuklarını kurşunladınız, köylerini yakıp yıktınız, cezaevlerinde beslediğiniz köpeklerin karşısında esas duruşa soktunuz!

Kimse size bütün bunların hesabını sormadı.

Siz o halkı bu yüzden, özür dilenecek bir halk gibi görmüyorsunuz!

Siz zihninizde o halkı bütün kötülükleri hak etmiş bir halk gibi görüyorsunuz

Demek ki, Kürtlerin kanı, canı bu kadar ucuz!

Ama sizin özrünüz bu kadar kıymetli!

Kibriniz, gururunuz bu kadar büyük!

35 kişiyi suçsuz yere öldürmüşsünüz, ne ulusal hukuk ne uluslararası hukuk dinlemişsiniz! İnsanların başına bomba yağdırmış devletiniz ve bu durumda bile, özrü gerekli görmemişsiniz.

O halkın canının, kanının size göre, iki kelimelik bir özür kadar değeri yok!

Yazıklar olsun!

Bu çirkin kibrinize de, katliam zamanlarında dahi terk etmediğiniz bu ulusal gururunuza da yazıklar olsun!

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.