ÖZGÜR DÜŞÜNCEYE DÜŞMANLIK BİR TÜRKİYE KLASİĞİDİR
Günay Aslan
22 Aralık 2012 Cumartesi 08:23
Bundan 20 yıl önceydi. İstanbul DGM’de yargılanıyordum. Davanın konusu Yas Tutan Tarih/33 Kurşun adlı kitabımdı. Kitabımda Mustafa Muğlalı’nın emriyle kurşuna dizilen 33 yoksul Kürt köylüsünün öyküsünü tanıklar, belgeler ve geride kalmış acılı aileler üzerinden yazmıştım. Devletin işlediği katliamın kanayan yarasına dikkat çekmek, kamuoyu vicdanına seslenmek istiyordum. 29 Mart 1991 günü mahkeme TCK’nın 141’inci maddesine dayanarak bana, ‘bölücülük propagandası’ yaptığım gerekçesiyle 6 yıl 3 ay hapis cezası verdi! Yalnız bana değil yayıncım Muzaffer Erdoğdu’ya da iki yıl ceza verdi.
Tanıklara, belgelere ve acılı ailelerin taleplerine kulak asmayan mahkeme, kitabımda suç (!) unsuru bulamadığı halde beni, hukuken anlamı olmayan ve hiçbir zaman da bilemeyeceği niyetimden (!) ötürü cezalandırdı. Fakat 12 Nisan 1991’de TCK’nın 141-142 ve 163’üncü maddeleri kaldırıldı. Onların yerine de halen yürülükte olan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) getirildi. TMK’yle birlikte bu kez ‘terör propagandası’ yapmakla suçlandım. Sonuçta kitabımdan dolayı iki yıl hapis cezası aldım ve ‘terör suçlusu’ olarak tutuklandım. ‘Terör suçunu’ kitap yazarak işlediğim için ‘suç aleti’ olarak kayıtlara ‘kitap’ ibaresi yazıldı.
Ardından başka cezalar geldi. 1992 yılında Özgür Gündem’e yazdığım Kürt Yüzyılı başlıklı yazımdan 2,5 yıl, Cop Cumhuriyeti kitabımdan 2 yıl, işkencede öldürülen ya da çatışmalarda ‘ölü ele geçirilen’ Kürtlerin atıldığı Kasaplar Deresi gerçeğini yazdığım için de 2,5 yıl ceza aldım. Baktım olacak gibi değil, hapisten çıkar çıkmaz soğuk bir Şubat gecesi, Meriç’in kabaran sularına indirdiğim şişme bir botla Türkiye’den kaçtım. O gece Meriç’te ölüm tehlikesi atlattım. Devletle görülecek bir hesabımız varmış ki yaşadım. 33 Kurşun kitabımla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) devlet aleyhine dava açtım. Türk devleti mahkemede kitabımdaki ‘bölücü içerik’ ve ‘şiddet içeren ton’ yüzünden cezalandırıldığımı iddia etti. Ancak mahkeme bu itirazı ikna edici bulmadı. 8 Haziran 1999 günü Türk devletinin mahkum edilmesine karar verdi. Suçlu bulunan devlet bana tazminat ödedi. Mahkeme Türk devletine mahkumiyet kararıyla birlikte bir de insanlık dersi verdi.
‘İfade özgürlüğü demokratik toplumun zorunlu temellerinden birini teşkil etmektedir; demokrasinin olmazsa olmazı çok seslilik,tolerans ve hoşgörü ekseninde yaşanan demokratik fikir rekabetidir’ dedi. Türk devletini düşünce özgürlüğüne saygılı olmaya davet etti. Ancak aradan 20 yıl geçmesine rağmen demokratik fikir rekabeti hayata geçmedi. Devlet buna izin vermedi. Vermediği gibi de özgür düşünceye olan düşmanlığını arttırarak devam ettirdi. Bu düşmanlık devam edecek gibi görünüyor zira, devlet bu temel üzerinde şekillenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti farklı fikirlere, etnik kökene, din, dil, kültür ve mezhebe ırkçı nefrete dayalı düşmanlık temelinde kurulmuş bir ‘özel savaş rejimi’dir. Farklı olana nefret ve düşmanlık onun temel karakteridir.
Cumhuriyet tarihinin katliamlar, sürgünler, zindanlar ve talanlar tarihi olması gibi, Türkiye’nin düşünen,üreten ve yaratan insanların mezarlığı haline gelmesi bu yüzdendir. Demokratik Kürt dinamiğinin düşmanca bastırıldığı; ifade ve örgütlenme özgürlüğünün pervasızca ayaklar altına alındığı günümüzün KCK Davası da, farklı olana düşman olan ırkçı ve imhacı devlet geleneğinin bir sonucu olarak sürdürülmektedir. Aralarında Kürt gazetecilerinin de olduğu çeşitli meslek gruplarından ve toplumsal yapılardan 10 bini aşkın Kürd’ün rehin alındığı bu dava, devleti ve AKP Hükümeti’yle Türkiye’ye egemen ırkçılığın vardığı boyutları göstermektedir. Bu davada özgür basın geleneğinden 32’si tutuklu 44 gazeteci de yargılanıyor! 32 meslektaşımız da bir yıldır içeride rehin tutuluyor. Bunlar da tıpkı bizim gibi gazetecilik faaliyetlerinden dolayı cezalandırılmak isteniyor. Dava dosyalarında yaptıkları haberler, söyleşiler ve yazdıkları makaleler ‘suç aleti’ olarak gösteriliyor. Bu tablo aradan geçen bunca zamana rağmen temel şeylerin değişmediğine işaret ediyor. Öte yandan demokratik fikir rekabeti yerine bastırmayı ve susturmayı tercih eden, özgür düşüncenin yeni düşmanı AKP Hükümeti’nin de gücü özgür basın geleneğini susturmaya yetmeyecektir.
Yönettiği ülke,’dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi’ ilan edilen Erdoğan da gün gelecek dünya insanlığının ortak vicdanında mahkum edilecek ve lanetlenecektir. Erdoğan’ın bugün rehin aldığı gerçek aşkına bağlı gazeteciler ise yarın tarihe ‘kahraman’ olarak geçeceklerdir.
Onlara bin selam olsun...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.