'ÖRTÜMLE OKULA GİRDİM'
Hilal Kaplan
07 Ekim 2013 Pazartesi 08:35
Geçtiğimiz yıl, 'Annem Ermeni benim' başlığı altında bu köşede yayınlanan ve sınıfındaki öğrencisinin yaşadığı zor durumu anlatan başörtülü öğretmenin mektubunu hatırlayanlarınız vardır. İşte o öğretmen, geçtiğimiz hafta okuluna ilk defa başörtüsüyle girdi. Aşağıda, ülkemizde benzer sıkıntıları çeken milyonlarca kadından birisi olan Esma'nın üniversite yıllarından bugüne yaşadıklarından kısa bir kesit okuyacaksınız. Tarih 1998, yer İstanbul Üniversitesi, aktörler çok tanıdık. Okuyalım; geçmişi unutmadan geleceğe umutla bakmak için...
'O sene üniversitelere başörtüsüyle girmek yasaklandığı için tüm kayıtlar tek elden olsun diye Eczacılık Fakültesi kantininde yapılıyordu. Görevliler bana okul girişinde başımı açacağımı ve kesinlikle sorun çıkarmayacağımı beyan eden bir dilekçe yazdırıp imzalattılar. İkinci aşama ikna odasıydı. Israrla buna gerek olmadığını zaten başımı açmayı kabul etmesem kayıt olmaya gelmeyeceğimi söylememe rağmen perdelerle bölünmüş odaya girmek zorunda kaldım. Kabinden çıktığımda içeride; birkaç öğrenci, memurlar ve inzibat görevini üstlenmiş çoğu doçent veya profesör olan öğretim görevlileri kalmıştı. İşlemlerin geri kalanlarını tamamlayarak son aşama olan kimlik kartımı almak üzere masaya yanaştım. Yaşatılan her engelde içimden bir ses 'Çek git evine! Aç mısın açıkta mısın? Sana mı kaldı ülkene faydalı olmak?!' derken daha derinlerden bir ses 'Hayır! Onların amaçları da bu, az kaldı dayan' diyordu.
Masadaki görevlinin uzattığı kimliği almak üzereyken bir el benden önce davrandı ve kimliğimi aldı. Şaşkınlıkla döndüğümde kimliği alanın az önce kuytu bir yerde Yekta Bey diye hitap ettiği kişiye 'Evet tabii her şey yolunda...' gibi cevaplar veren yakasında profesör yazan beyaz önlüklü bir bayan olduğunu gördüm. Kendisini çok daha sonraları televizyonda görünce tanıdım ve Meclis'e girmekle ödüllendirildiği bu çabalarının boşuna olmadığını o zaman anladım. 'Kimliğimi alabilir miyim?' dediğimde bana: 'Önce başınızı açınız' dedi.
Şaşkınlıkla sadece kayıt olmaya geldiğimi, derslere gelirken zaten açacağımı söyledim. 'Başınızı açarak okula gireceğinizi burada ispatlamanız gerekiyor' dedi.
İtirazlarıma aldırmayarak 'O halde kimliğinizi alamazsınız' diyerek cebine koydu ve kapıya yöneldi. O anki duygularımı ne anlatabilirim ne de kimse anlayabilir. Yüreğim adeta sırça bir kutuydu ve paramparça olmuştu. Ayaklarımın bağı çözülmüş ve kanım çekilmişti. Olduğum yerde kalakaldım. Mesele başörtüsü falan değildi. Mesele kimin güçlü olduğunu kimin ezen kimin ezilen olduğunu kişileri rencide ederek insanların kendilerine olan saygılarını zedeleyerek kabul ettirmekti.
Birden Peygamber Efendimiz'in namaz kılarken müşrikler tarafından maruz kaldığı o zelil olay aklıma geldi ve toparlandım. Artık benliğimde tek şey vardı: 'Ne olursa olsun!' arkasından gidip başörtümü yarıya kadar sıyırarak kimliğimi istedim. Herkes bize bakıyordu. Bu sefer 'Öyle olmaz, tamamını açacaksınız' dedi.
Gene itirazlarımı kabul etmeyerek yürümeye başladı. Çaresiz başımı açtığımda salondaki erkeklerin başlarını öne eğdiklerini fark ettim. Artık sadece yüreğim ve bedenim değil sesim de titriyordu. Döndü ve hala gözümün önünden gitmeyen zafer kazanmış kumandan edasıyla 'Olmaz! Şimdi de kantinin içinde tur atacaksınız.' dedi. İnanmayacaksınız ama bunu da yaptım. Yanına geldiğimde bana kimliğimi uzattı. Sessizce aldım ve hemen yanımızdaki görevliye hitaben 'Eğer benim inandığım Allah varsa bana bu zulmü yapanlardan intikam aldığımı bu dünyada gösterecek ve ben o zaman bu yaşadıklarımın boşuna olmadığını görüp Elhamdüllillah diyeceğim.' dedim ve kendimi dışarı attım. Artık gözyaşlarıma dışarıda çiseleyen sonbahar yağmuru eşlik ediyordu.
İntikam aldım mı? Evet! Her sabah sınıfa girdiğimde almaya devam ediyorum. Öğrencilerime özgürlüğün eziyetle baskıyla engellenemeyeceğini, herkesin eşit ve hür doğduğunu ve bu şekilde yaşamasının en doğal hak olduğunu, üstünlüğün sadece güzel ahlakla mümkün olduğunu anlatarak intikamların en mükemmeliyle ve onların en korktuğu şekilleriyle alıyorum. Biliyorum bir gün gelecek çok daha fazlasını söyleyebileceğim. Gün gelecek benim yetiştirdiğim öğrenciler Yektaların, Kemallerin, Nurların ve daha nicelerinin yerlerini alacak ve hayallerimdeki dünyayı kuracaklar. Bu umuttur beni o gün yaşadıklarım aklıma geldikçe 'İyi ki beni o kimliği almaktan vazgeçiremediler!' dedirten.
Vesselam...
***
Demokratikleşme paketiyle artık kamu kurumlarında başörtüsünün serbest olduğu haberini duyduğumda ilk tepkim acı bir tebessüm ve müthiş bir telaşla karışık heyecan oldu. Bin bir soru vardı aklımda. Acaba on beş sene sonra okula başörtüsü ile girince neler hissedecektim? Arkadaşlarım nasıl tepki vereceklerdi? Öğrencilerim dediklerimi aynı tarafsızlıkla dinleyecekler miydi? Bu ve bunun gibi bir sürü soru... Heyecanla örteceğim başörtümü seçtim, yıkadım ve kolalayıp ütüledim. Buruşmasın diye perdeye astım. Ama gece bir türlü uyuyamadım. Aklımda bir sürü senaryo vardı. Nihayet sabah oldu ve ben inşallah bir daha çıkarmak zorunda kalmayacağım örtümle okula girdim. Öğretmenler odasına geldiğimde kim ne tepki verecek merakı ağır basıyordu. Sizi temin ederim bazı öğretmen arkadaşlar ilk anda tanımakta zorluk çekseler de herkes tebrik etti ve 'Hayırlı olsun' dedi. Hoş bazılarının gözlerindeki tedirginlik ve şaşkınlık gözümden kaçmadı ama eminim onlar da bir süre sonra alışacaklar. O kadar olumlu dönüşler aldım ki yeni örtünmüş gibi mutlu hissettim kendimi. Ve anladım ki mesele bizde değil beyinlerimizi ötekileştirme üzerine kodlayan sistemde. İkinci heyecanı sınıflara girerken yaşadım. 11 ve 12. sınıflara anlayabileceklerini düşünerek yaşadıklarımı ve neden öğretmen olduğumu anlatarak açıkladım durumu. Gözlerindeki pırıltı ve destek beni daha da motive etti. Kısacası her şey mükemmeldi ve ben çok mutluyum. Ama bu mutlulukla diğer ötekileştirilenleri unutmuş değilim. Artık onlar için mücadele etmeye daha bir azimle devam edeceğim. Ben üzerinde yaşadığım coğrafyanın insanına güveniyorum. Bizde bu geniş yürekler oldukça sistem ne kadar zorlaştırmaya çalışsa da her türlü güçlüğün üstesinden gelebiliriz. Değil mi ki 'Yaratılanı sevdik Yaradan'dan ötürü' düsturunu yüreklerimize kazımışız.
NE MUTLU İNSANIM DİYENE
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.