ORTADOĞU'DA 'YENİ İTTİFAK' ŞEKİLLENİYOR
Musa Özuğurlu
05 Eylül 2017 Salı 13:45
Suriye ve müttefikleri Lübnan sınırını kontrol altına aldıktan birkaç gün sonra Deyrezzor’a yaklaştı. Bu yazı yazılırken Deyrezzor merkeze birkaç km. kalmıştı.
Bu iki adım çok önemli sonuçlara yol açacak gibi görünüyor.
Hizbullah – Lübnan ve Suriye ordularının Lübnan’daki başarısını ve ardından Deyrezzor hamlesini üç aşamalı olarak değerlendirmek lazım: Lübnan (Hizbullah), Suriye ve bölge (yeni ittifak).
Hizbullah – Suriye ordusunun Lübnan sınırındaki başarısı iki ülke (Suriye, Lübnan) ordularının da uzun zamandır birlikte yaptıkları ilk operasyon oldu. İki ordu arasında sorun yoktu ancak bu operasyon yönetimlere de mesaj oldu. Diğer yandan Hizbullah bir kez daha Lübnan’da ordu vurgusu yaparak halk nezdinde zaten var olan popülaritesini daha da arttırdı (1). Hizbullah bundan önce de ordu vurgusu yapıyordu. Lübnan ordusu ise birlikte operasyon yapmış olmakla Hizbullah’ın “meşruiyetini” bir kez daha onaylamış oldu.
Lübnan ordusunun bu operasyonu Esad karşıtı cephede yer alan Saad Hariri’nin başbakan olduğu döneme denk geldi. Hariri bu operasyona razı mıydı bilinmez ama bir Lübnan gerçeği bir kez daha ortaya çıktı: Direniş (Hizbullah), birlikte ya da aynı paralelde hareket eden güçler Lübnan’da söz sahibi. Ordunun da bu güçler ile aynı hassasiyeti paylaştığı ortada.
Bu hassasiyetlerin başında cihatçılar geliyor. Diğer yandan IŞİD’e vurulan darbe sadece Lübnan açısından değil bölge bazında süren savaşın bir parçası olarak görülüyor.
Diğer yandan Hizbullah bu hamle ile Lübnan içinde iki cepheye bölünmekten kurtuldu. Artık Lübnan içi ve Suriye’ye sarkan coğrafyada Hizbullah’ın konsantre olması gereken tek güç İsrail.
Suriye açısından da aynı durum geçerli. Suriye – İsrail – Ürdün üçgeninde İsrail’in ezeli düşmanı Suriye’ye karşı desteklediği silahlı gruplarda çözülme başladı. Suriye ordusu Dera ve kırsalını daha sonraya bırakıp başka cephelere yönelme imkanına kavuştu.
Bölgesel açıdan baktığımızda Lübnan sınırındaki başarı İran’ın da içinde olduğu “direniş ekseninin” başarısı.
Bu da ittifakın bunca yıldır zayıflamadığını, tam tersi hâlâ belirleyici olduğunu ve daha da güçlendiğini gösteriyor.
Üstelik bu ittifak bölgedeki diğer gelişmelerle birlikte (“Direniş ekseni” adı altında olmayacak elbette) yeni birliktelikler doğuruyor.
Bir önceki yazımızda (2) değinmeye çalıştığımız bu husus Rai Al Yaum gazetesi genel yayın yönetmeni Abdel Bari Atwan tarafından da ele alınmış.
Atwan yazısında (3) ABD’nin Suriye ordusunun Deyrezzor’a ilerlemesine engel olmaya çalışmasının nedenlerini yazmış.
Atwan’a göre ABD “yeni ittifakın” oluşmasından rahatsız.
Rusya – İran – Türkiye ve Suriye’yi zorunlu ve doğal gelişimle bir araya getiren bu ittifakın kalıcı olup olmayacağı zamana ve gelişmelere bağlı. Bu nedenle şimdilik “geçici ittifak” demek en doğrusu. Zira ittifak içinde yer alan/alacak olan ülkelerin öncelikleri aynı değil.
Gelişmeler sadece devletleri kapsamıyor.
Örneğin Irak Başbakanı Haydar İbadi’nin IŞİD’lilerin Irak sınırındaki Elbukemal ilçesine taşınmasına gösterdiği tepkinin “sadece 300 militan için” olmadığını, ABD paralelinde bir tepki olduğunu belirtmek lazım.
Buna karşılık Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Nuri El Maliki ittifakı destekleyen açıklamalar yaptı. Diğer yandan yine Irak’ın önemli isimlerinden Sadr’ın Suudi Arabistan – ABD – Körfez eksenine kaydığını da gözardı etmemek gerekiyor. Fehim Taştekin bu konuyu yazmıştı. (4)
Lübnan ordusu tarafsız ve öyle kalmaya çalışıyor ancak son operasyonla birlikte ittifak ile doğal birliktelik yaşadığı söylenebilir.
Hamas’ın İran – Suriye ile ilişkileri yeniden düzeltmeye çalışmasını da eklemek lazım.
Irak ve Lübnan içindeki “bölünmeler” bu ülkelerin içişleri olarak görülebilir ancak bölgesel bazda “bölge gerçeklerinin doğal olarak sürüklemesi sonucu” saflar daha da beliginleşiyor.
Deyrezzor ABD tarafından İran – Beyrut (Hizbullah) siyasi yolunun kesilmesi açısından önemli duraklardandı.
ABD Deyrezzor’un Suriye (İttifak) ordusunun eline geçmesine engel olabilecek mi? Şu ana kadar olamadı. Bundan sonrasını saha belirleyecek. Suriyeliler için önemli iki komutan Süheyl Hasan ve İsam Zahreddin’i buluşturacak bu ilerleme sonrası Deyrezzor’da –Suriyelilerin deyişi ile- kemik kıran savaşı yaşanacak.
Diğer yandan bazı kaynaklar ABD ve Rusya’nın Deyrezzor konusunda anlaştığını buna karşılık Kürtlerin Haseke, Tel Abyad, Afrin ve Menbiç’te hakimiyetlerini sürdüreceklerini iddia ediyor.
Böyle bir anlaşmanın olduğuna dair resmi açıklama yok, olmaz da zaten. Ancak Kürt güçlerin “doğal sınırlarına” ve Rakka dahil bazı bölgelerden çekilmesi sürpriz olmaz. YPG’nin ABD’nin devamlı ve etkin desteği olmadan Rakka’da barınması mümkün değil. Zaten Rakka YPG için öncelikli de değildi, ABD tarafından “itildi.”
Deyrezzor’dan sonra Suriye sahasında birkaç bölge kalıyor:
İdlib, Dera, Şam kırsalında cepler, Humus – Hama arası cepler.
Bunlar “sonraki” ikincil işler. Kazananlar ve kaybedenler artık belli. (5) Bu aşamadan sonra uluslararası pazarlıklar ve bölgesel ittifaklar açısından asıl önemli olan Kürt bölgesi.
İki soru:
1) Kürtlerin gelecekteki siyasi durumları dışında Kürt bölgesinin coğrafi sınırları ne olacak?
Bu Suriye’nin sorunu gibi görünse de asıl 2012’den bu yana Türkiye’nin sorunu. Üstelik sorun sadece Suriye ile de sınırlı değil. (6)
2) Türkiye bu yeni ittifakta ABD – İsrail – Suud – Körfez eksenine karşı kararlı olabilecek mi?
Şaka değil on yıllardır devam eden bölgesel ve küresel mücadelede tarafını usulden değil esastan belirlemiş olacak çünkü.
“Erdoğan’ın siyasi geleceğini iç değil dış gelişmeler belirleyecek” dememiz de bu sebeple.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde yapılacak referandum sonrası saflar daha da keskinleşecek.
Türkiye, İran, Suriye’den umudu kalmayan Batı, karşı gibi görünse de, referandumu coğrafyaya yeniden güçlü giriş için bir manivela olarak kullanmak isteyecektir. Buna karşı mukavemet de o oranda güçlü olacaktır. (Duvar)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.