ORTADOĞU’DA SEÇİM KÜLTÜRÜ VE KÜRTLER
Süleyman Çevik
18 Aralık 2017 Pazartesi 21:36
Bütün Ortadoğu’da yönetimlere karşı çıkabilen, eleştirebilen ve hesap sorabilen bir muhalefetten bahsetmenin imkânı yoktur. Böyle bir muhalefetin olmadığı yerde elbette ki demokratik bir seçim kültüründen de bahsedilemez.
Bu topraklarda halktan korkarak devletleri idare edenler her an iktidarlarını kaybetme korkusuyla adeta diken üstündedirler. Halktan kopuk yaşadıkları saraylarından dışarı çıktıklarında da onları koruyan bir koruma ordusu vardır.
En doğudaki ülkelerden tutun ta Fas’a kadar, neredeyse İslam dünyasının bütününü oluşturan bu geniş coğrafyanın her tarafı baskıcı rejimlerce kuşatılmıştır. Hiçbirinde serbest ve özgür seçimler yoktur; işleyen bir muhalefet göremezsiniz.
Bu topraklar özgür ve demokratik seçim kültürünün olmadığı bir dünyadır.
Kaotik ortamlar, baskıcı ve dikta yönetimler buralarda sıradanlaşmıştır.
Başka coğrafyalara nazaran bu topraklarda geleceği kestirmek de zordur.
Kaybetmekle kazanmak zıt kavramlar olmalarına rağmen, bu yerlerde her iki kavram birbirlerine çok da yakındırlar. Kendinizce çok makul gerekçelerle savunageldiğiniz tezlerinizin bir anda tepetaklak olduğunu, her şeyin tersten işlemeye başladığını gördüğünüzde şaşırmıyorsunuz.
Bu yüzden en az bir asırdan beridir bir kargaşa ve karmaşanın içinde debelenip duran İslam dünyasında bir türlü taşlar yerine oturmuyor.
Buna, taşların yerine oturmasına izin verilmiyor dersek belki daha doğru olur. Çünkü dünya ve bölge siyasetinde etkin olan birçok aktör ticari, dini veya siyasi endişelerinden ötürü hem buradaki sorunların kaynağı hem de olaylara müdahale edenlerdir. Oluşan bu kaos ve baskı ortamından da güçlü devletlerin yanı sıra onlarla iş tutan bölgedeki idareciler, bölgenin petrol zengini aileleri ve devletleştirilen aşiretler yararlanıyor.
Bu coğrafyada dört devlete dağılan ve devleti olmayan Kürtler ise herkesten daha çok mağdur bir halk olmasına rağmen bir arada yaşama kültürüne, uzlaşma ve toleransa da en uygun halklardan biridir.
Kürtler sadece bölge devletleri Türk, Fars ve Arapların vefa ve insanlıktan uzak siyasetlerinin kurbanı değiller; kendi değerlerini bile çiğnemekten çekinmeyen, Kürtleri bölgedeki çıkarlarına kurban eden ve gerekirse onları kaderleriyle baş başa bırakan emperyalistlerin de kurbanıdırlar.
Kürtler zengin petrolü olmayan, Ortadoğu’nun geçiş noktalarından uzak ve yanı başlarında Türkiye ile İran gibi iki önemli devleti olmayan bir dünyaya ait olsalardı şüphesiz bu kadar trajedilerle karşılaşmayacaklardı.
Irak Kürdistanı’nda 1992 yılında özerklik ilan eden Kürtler, 2005 yılından sonra da Irak merkezi hükümetince de kabul edilen federal bir statüye kavuştu. Seçim kültürünün olmadığı Ortadoğu coğrafyasında Kürtler o günden bu yana birçok kez başarılı parlamento seçimleri yaptılar. Bundan yaklaşık iki ay önce de 25 Eylül’de bağımsızlık referandumunu gerçekleştirdiler.
Ancak bu demokratik atak başta Kürtlerle sorun yaşayan devletlerin işine gelmedi.
Kürtleri açlıkla terbiye etmeye kalktılar; hava sahalarını uçuşlara kapattılar; en sonunda da Kürdistan bölgesine askeri müdahalede bulundular.
Referandumu sonrasında yaşanan bütün olaylar bir kez daha bize Kürtlerin kendi coğrafyalarının kurbanı olduğunu gösterdi. İbni Haldun coğrafya kaderdir demiş. Gerçekten de insanların kaderlerini belirleyen coğrafyalarıdır. Kimse doğacağı yeri, ait olacağı milleti, anne ve babasını seçme şansına sahip değildir. Ama doğduğu ve yaşadığı yerin kaderi de ölene kadar kişinin yakasını bırakmıyor.
25 Eylül’deki bağımsızlık referandumu üzerine neler söylendiğini de biliyorsunuz: Türkiye ile İran’ın Kürt karşıtlığında birleştiği, ABD’nin Kürtlere bilerek destek vermediği, Kürtlerin içeriden birbirine ihanet ettiği, Barzani’nin Türkiye’ye güveninde yanıldığı, neden Kürdistan’da Peşmergenin tek bir çatı altında toplanmadığı ve Peşmergenin neden Kerkük ve diğer yerleri terk ettiği gibi hususlar yazıldı ve söylendi.
Burada tekrar bu konulara girmek yerine kendimce gelecek adına önemli gördüğüm iki hususa dikkat çekmek istiyorum:
Birincisi, Kürtler bağımsızlık referandumuna gitmekle masum ve demokratik bir yola başvurdular. Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde halka sormak insani ve demokratça bir eylemdir. Dünyadaki diğer referandumlar ne kadar geçerli ise Kürtlerin referandumu da o derece doğru ve geçerlidir. Yukarıda da belirtiğim gibi, seçim kültürü olmayan bu coğrafyada bölgenin en çok ezilen halkı olarak Kürtlerin böylesi başarılı bir referandum gerçekleştirmiş olması Kürtler açısından tarihi bir kazançtır, gelecekte Kürtlerin kar hanesine yazılacak bir olaydır. Çıkan %93’lük sonuç da burada yaşayan halkların bu kadarının Kürdistan’ın bağımsızlığını istediğinin tescilidir.
Bildiğim kadarıyla Ortadoğu coğrafyasında Kürtlerin bu referandumunu akla getirecek başka seçim yoktur. Bu yüzden Kürt yöneticiler de bu tarihi referandumun kıymetini bilip arkasında durmalıdırlar.
Belirtmek istediğim ikinci husus ise, bölgedeki devletlerin birçoğu bugünkü Federal Kürdistan idaresinden daha iyi bir yönetim kurmuş değildir. Problem Kürtlerin idarede yeteneksiz olma veya olmama meselesi değildir; buradaki mesele Türkiye ve İran’ın Kürtler adına yapılan her iyi şeye engel olma meselesidir.
Kürtlerin kuracağı idare buradaki birçok devletten daha demokrat olacaktı; serbest seçimlerin olacağı bir idarede bütün etnik ve dini azınlıkların hakları korunacaktı. İşin doğrusu, Federal Kürdistan topraklarında bu hakların birçoğu zaten daha önceleri tanınmıştır.
Kürtler zaman içinde bu özgürlükleri daha da ileriye taşıyacak bir potansiyele sahiptirler. Çünkü bu coğrafyanın en liberal, en çok farklılıkları hazmeden ve en toleranslı halklarının başında Kürtler geliyor. Kürtlerin hem geçmişinde hem de bugünkü hayatlarında bu toleransın örneklerini çok rahat bir şekilde görebilirsiniz.
Kürtler daha iyi geleceğe nasıl hazırlanabilirler, bu konuların enine boyuna tartışılması gerekiyor.
Üretim ve imalatı dışa bağımlı bir ekonomiden kurtarmaktan, bütün dünyada akılcı bir diplomasiye kadar yapılması gerekenler var.
Federal devletin çeşitli kademlerinde yer alanlar liyakat esasına göre göreve gelmelidirler.
Peşmerge güçlerinin birleştirilmesi sorunu bir an önce çözülmelidir. Peşmerge modernize edilerek hızla milli bir orduya dönüştürülmelidir.
Birlik sorunu bir başka sorundur. Kendi arasında birliğini sağlamış bir yapı içeride istikrarı sağlamakla kalmaz, dışarda da büyük bir itibar sahibi olur.
Toleransa dayalı özgürlükçü tavrını merkezine almış bir Kürt yönetimi sadece Kürtler için değil, Ortadoğu’nun geleceği için de bir şanstır.
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.