'ORTADOĞU VE KÜRTLER' ÇALIŞTAYI
Yasin Aktay
09 Aralık 2013 Pazartesi 08:46
Geçtiğimiz haftanın başında Başbakan Erdoğan'ın Mesut Barzani ile 17 Kasım'da Diyarbakır'da gerçekleştirdiği buluşma sonrası Ortadoğu'nun gelecek ufkunu ve be geleceğin inşasında Kürtlerin konumunu tartışmak üzere Stratejik Düşünce Enstitüsünde bir çalıştay düzenlendi. Moderatörlüğünü SDE'nin Tarihsel Yüzleşme Çalışmaları Koordinatörü Orhan Miroğlu'nun yürüttüğü çalıştayda, Kürt siyaseti adına söyleyecek sözü, tezi, iddiası olan her kesimin temsil edilmesine dikkat edildi. AK Parti'den, BDP'den, Hüda-Par, HAK-Par'dan Barzani'ye yakınlığıyla bilinen partili veya partili bir dizi siyasetçi, akademisyen, edebiyatçı yazarın hazır bulunduğu çalıştayda Geleceğin Ortadoğu'suna dair öngörüler bir bakıma Diyarbakır buluşmasının ortaya çıkardığı yeni iklim şartlarında tartışıldı.
Hiç kuşkusuz Diyarbakır buluşması bir çok boyutuyla, hem çözüm süreci için hem de bölgesel entegrasyon için bundan sonrası için önemli sonuçları olacak bir hadise olmuştur. Esasen bu buluşmayı kolaylaştıran, hatta bu buluşmayı bir bakıma da zorunlu hale getiren bazı bölgesel gelişmelerden ayrı ele almamak da gerekiyor. 'Kuzey Irak' olarak nitelemeyi şimdiye kadar tercih ettiğimiz Irak Kürdistan'ının aslında yüzü Bağdat'tan ziyade Ankara'ya dönük. Bu gerçek Türkiye'nin bu bölgeye olan ilgisi kadar bu bölgenin tek veya en önemli açılım yolunun Türkiye olmasıyla da ilgilidir.
Türkiye'nin şimdiye kadar bu yakınlaşmadan dolayı arasının gerildiği Bağdat yönetimiyle de ilişkileri düzeltme yoluna koyduğu bir ortamda bu buluşmanın gerçekleşmesi, yoldaki molozların temizlenmesi sonrası bölge için hayırlı sonuçları haber veriyor.
Irak Kürdistan'ının gaz ve petrolünün Türkiye üzerinden pazarlara açılması kuşkusuz hem bölge için hem de Türkiye için önemli kazançları olacak bir gelişme. Ancak bu kazançlardan kendilerine kayıp ihtimalleri çıkaracak aktörler de vardır. Bu aktörlerin neler yapacakları, nasıl bir tepki ortaya koyacaklarını öngörmeye çalışmak da lazım. Önümüzdeki günler, muhtemelen bu yan gelişmelerin ihtimalden gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceğinin değerlendirilebileceği günler olacaktır.
Çalıştayda Kürt meselesinin hem tarihsel boyutu hem de coğrafi boyutuyla farklı yanları olduğu üzerinde duruldu. Tarihsel boyutuyla Kürtler, 1. Dünya Savaşı sonrası Sycos-Picos paylaşımıyla gündeme gelen paylaşımdan sonra her biri farklı bir coğrafyada farklı kulvarlarda ama zaman zaman birbirlerini etkileyen tarihler yaşadı.
Dört ayrı ülkeye dağılmış olan Kürt nüfusunun bu durumunun görünürde Kürtler adına özel bir parçalanmışlık görüntüsü ortaya koyduğu doğru olsa da bunun münhasıran sadece Kürtlere özgü olmadığı da bir gerçektir. Zira bugün dört veya daha fazla ülkeye dağılmış olan sadece Kürtler değil. Türkler de Araplar da Şiiler de Sünniler de çok sayıda ülkeye dağılmış durumda. Kurulan bir dizi Baas rejiminin her biri benzer niteliklerde bir mozaik barındırıyor.
Sycos-Picot tarafından bölgenin hiç bir kültürel, sosyolojik özelliğini hesaba katmadan cetvelle çizilmiş sınırların kapalı rejimler eliyle bu bölgeleri getirdiği yer buraya kadardır. Yüzyılın sonlarına doğru bu yapıların sosyolojisi, ekonomi-politiği bu ülkeleri yeni oluşumlara, yeni ittifaklara zorlamaktadır.
Bölge halklarının kendi ihtiyaçları ve talepleri ile küresel aktörlerin bölge halkları için biçtiği roller arasında ciddi farklar da bir yandan kendini hissettirmektedir. Bu roller arasındaki farkların ortaya çıkardığı gerilimler bölgedeki istikrarsızlıkları büyük ölçüde beslemektedir. Araplar için, Şiiler için, Kürtler için bu rol karmaşası ayrı ayrı ele alınabilir. Hiç kuşkusuz, dört ayrı ülkeye yayılmış Kürtlerin kendi ihtiyaçları ile yine birilerinin Kürtlere çizmeye çalıştığı roller arasındaki gerilim Ortadoğu'nun geleceğinde en belirleyici unsurlardan biri olacaktır.
Ortadoğu'da son zamanlarda yaşanmakta olan hareketlilikler bugün için ciddi bir istikrarsızlık görüntüsü ortaya çıkarıyor. İstikrarsızlıklar bir kriz ortamının işareti olduğu gibi bütün krizler gibi bir yeni düzen arayışını da ifade eder.
Tabii ki bütün Ortadoğu'daki Kürtlerin karşılaştırmalı olarak ele alınmasının bir hayırlı tarafı, Türkiye'de halihazırda Kürtler için ortaya çıkan gerçekliğin bütün bölge için içerdiği çözüm ufkudur. Çalıştaya katılan ve Türkiye için çözüm sürecini tartışanların hepsinin ortak söylemi Kürtler için ayrı bir yapıdan ziyade demokratik bir siyasal model oldu.
Konfederal bir Kürdistan tahayyülüne sahip olan PKK'dan başka kimse yok ve onun bu tahayyülünün dört ülkeye dağılmış Kürtlerin toplamı için bile çok anakronik bir talep olarak kaldığı bu tür toplantılarda gün gibi açığa çıkıyor. Çünkü elindeki silah gücü dolayısıyla konfederal bir yapının kaçınılmaz vesayetini de üstleneceğinden bunun diğer Kürtler için ne anlama geleceğini kimse merak bile etmiyor. Uygulaması Şiwan Perwer'in veya ömrünü Kürt meselesine adamış bilge adam Kemal Burkay'ın bile sokaklarında rahatça dolaşamadığı Diyarbakır veya kendisi dışındaki Kürtlere sadece göç yolunu gösterdiği Rojawa'da var zaten.
Çalıştayda öne çıkan bir başka olgu da, Kürt meselesinin silahların gölgesi ve resmi ideolojinin vesayeti olmadan bütün seçenekleriyle tartışılabilecek hale gelmiş olması. İfade edilmeyen hiç bir görüş kalmadığı halde hiç kimsede en ufak bir endişenin var olmaması, kanaatimce Kürt sorunun büyük ölçüde çözülmüş olduğunun başka bir göstergesidir. Çözülmüştür, çünkü sonuna kadar siyasete açılmıştır.
Kuşkusuz halen yapılacak çok şey vardır, ama gerisi ya zamana veya siyasetin diğer aktörlerini, taraflarını ikna etmeye kalmıştır.
Diyarbakır buluşması sonrası bir ilk ufuk turu olarak bu çalıştayın devamının Erbil, Süleymaniye ve Diyarbakır'da da gerçekleşmesi bir öneri olarak ifade edildi.
Neden olmasın?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.