18 Mayıs 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır21°C
  • Ankara18°C
  • İzmir23°C
  • Berlin17°C

ORTA DOĞU PRİZMASINDA KÜRT REALİTESİ

Doğu Ergil

07 Ağustos 2012 Salı 08:16

Çatışmaların sürdüğü doğu illerinden birinin milletvekiliyle bir tatil beldesinde karşılaştım.

Ailesiyle gelmişti ama çatışmalar nedeniyle iki gün sonra dönmek zorunda kaldı. Biraz konuştuk. Neden birden silahlı mücadelenin tırmandığını sordum. O da pek bilmiyordu. Söylediği sadece "karşılıklı provokasyonlar var" oldu. "PKK uzun süre önce terk ettiği 'alan hâkimiyeti' stratejisine yeniden geri mi dönüyor" diye sorduğumda, "Büyük birlikler bahar aylarından beri kışlalarından çıkmıyorlardı, PKK bu boşluğu doldurmak için harekete geçmiş olabilir" diye cevap verdi. Sonra bir endişesini dile getirdi: "Kırsaldaki bu çatışmaların şehirlere yayılması olası çünkü bunun altyapısı oluştu." Sonra yüzünde bir gölge peyda oldu: "Buraya (Marmaris) belki bir daha gelemeyebilirim; sosyo-politik ayrışma çok koyulaştı" dedi. Aynı karamsarlığı paylaşmadığımı, durum düzelince insanların kötü şeyleri çabuk unuttuğunu ve iyiye yöneldiğini söyledim. Galiba pek ikna olmadı.

Tırmanan çatışmanın nedeni

PKK'nın açık alanda çok sayıda militanla saldırıya geçip yerleşim yerlerinde denetimi sağlamak istemesinin, Türkiye'nin Suriye'ye olası müdahalesini engellemek veya caydırmak amacını mı taşıdığını sordum. "Hayır, bundan çok, artık Kürt nüfusların yaşadığı bütün ülkelerde aynı zamanda başlatılan bir statü arama mücadelesi var; artık Kürtler'in vakti geldi" dedi.

Bu yanıt bana bir sahneyi anımsattı: Orta Doğu adlı bir sahne var. Burada bir oyun oynanıyor; oyuncuların çoğu yerli. Ama senaryo uzaklarda bir yerlerde yazılmış. Uzun yıllar, yerel aktörler yabancı senarist ve yöneticilerin oyunlarında oynamışlar. Oyunların tümünün konusu da petrol ve onun gerektirdiği "güvenlik."
Zaman zaman sahneye oyunda kendisine bir rol verilmemiş olan beli kuşaklı, haki mont tarzı bir ceket ve şalvar pantolon giyen kişi çıkıyor ve herkesin şaşkın bakışları altında ortalıkta dolaşıyor. Sonra tekme tokat, "in oradan" bağırışlarıyla sahneden atılıyor. Bu "oyunbozan"ın adı Kürt'tü. Durum son dönemde değişti. Üç değişiklik oldu:

1- Kitle imha silahlarına sahip yerel aktörler belirdi ve "yerleşik çıkar ve güvenlik düzenini" bozdu.
2- Kitleler on yıllarca kendilerini haksız ve hukuksuz olarak yöneten tiranlara baş kaldırdı.
3- Kürtler ortaya çıkan fırsatlardan yararlanarak kimlik (varlık), hak ve eşitlik (siyasal etkinlik) arayışına giriştiler ve oyunu yakından-uzaktan yeniden yazmak isteyenler onlarla iş birliği aradılar.

Gerçekten de Orta Doğu sahnesinde yerel aktörler artık kendi yazdıkları oyunu oynamak istiyorlarsa aralarındaki düşmanlıkları sonlandırıp iş birliği yapmak zorundalar. Bu onların, onun bunun piyonu olmalarını da önleyecek.

Daha sonraki sorunlar

Bir diktatörü ve otoriter rejimi devirmek için iş birliği yapan gruplar/halklar, amaçlarını gerçekleştirdiklerinde birbirlerinin varlığına tahammül edecekler mi? İsyan sırasında gösterdikleri dayanışma ve güç paylaşımı isyan sonrası restorasyon döneminde de sürecek mi? Bölgemizde bu gelenek daha yerleşmiş değil.
İkinci olarak diktatörlükleri yıkan güçler kendi içlerinde ne kadar demokrat? Pek olmadıklarını görüyoruz. Bir tiranı devirip başka bir tiranlığı tesis etmek bölgemize nasıl istikrar ve demokrasi getirecek? Yoksa bölgemizin kaderi sürekli zalim ile mazlum arasında yer değiştiren bir mücadele mi? Bu kısır döngü nasıl kırılacak?

Galiba bunun çıkar yolu şu:

1- Her ülkenin soy, inanç, kültür (dil, örf vs.) çoğul bir realite olduğunun kabulü ve bunun yasal ve siyasi açıdan "olağan" görülmesi. Hiçbir gruba ayırımcılık yapılmadığı gibi ayrıcalık da tanınmaması. Yani yurttaşlar arasında astlık-üstlük ilişkisi oluşturulmasına ve bunun kurumsallaşmasına izin verilmemesi.

2- Her kültür kümesinin sistemle bütünleşmesini sağlayacak yasal, idari ve siyasi haklar ve yükümlülüklerle donatılması; siyasal katılım kapısının sürekli açık tutulması.

Mesele bu kadar basit ama kendi mensup olduğu grubun özellikleriyle o kadar büyülenmiş, onları o kadar yücelten nesiller yetiştirilmiş ki "ya ben/biz ya hiç kimse" mantığı ile kendi farklılıklarını ayrıcalığa ve üstünlüğe dönüştürmeye eğilimli kümeler yaşamı savaş alanına çevirebiliyorlar. Kısacık ömürlerini sahte üstünlükler, geçici iktidarlar için harcayabiliyorlar. Hepimizin hayatını zindana çevirerek...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.