22 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır0°C
  • Ankara4°C
  • İzmir10°C
  • Berlin6°C

ONLAR KENDİLERİNİ BİLİRLER...

Ali Bayramoğlu

24 Şubat 2012 Cuma 07:47

Şiarı şöyledir kimilerinin: "...'Bir toplumun ya da topluluğun çıkarları gerektiriyorsa, hiç bir ölüm, bir cinayet, çığlık, mağduriyet, haksızlık, gayrimeşruluk önem taşımaz... Hak ve özgürlüğe dair ilkelerin kimi özel koşullarda anlamı olmaz... Bunları söyleyen, hayatı bu şekilde algılayıp yaşayan, kişi, ister siyasetçi, ister tarihçi, ister devrimci, ister cemaatçi, ister milliyetçi, ister şu ya da bu haklı davanın yandaşı olsun, ahlaken özünde faydacıdır, strateji denilen algı hastalığının esiridir...

Benim ahlakım bunun tersidir...

Hayata bakışım, tek tek ve her özgürlük arayışına saygılı, insani, hukuki, evrensel değerleri tahrip eden her iktidara karşı tavizsiz olma üzerine kuruludur.

Bu, basit, ama zor bir tercihtir...

Ama demokratik tercih budur'..."

Yukarıdaki satırlar Michel Foucault'ya ait.

Felsefeci, Humeyni İran'a ayak bastığında "olan"ı anlamasına, "olan karşısında" kendi ahlakına göre tavır almasına Fransa'da yağan aydınlanmacı lanet ve hareket karşısında sarfetmişti bu sözleri...

Bu ve benzeri serzenişler, toplumsal, kültürel, siyasal meşruiyeti şiar edinenler için rehber sözler arasında yer alırlar.

Pek çok durumu ve her iki yönüyle pek çok tutumu anlatırlar...

Bizim bugünkü halimiz dâhil...

Bu ülke insanları, gazetelerdeki genç kalemleri, bu ülkenin muhafazakârları, taşralıları, kara tenlileri, özgürlükten dem vuruyor, demokrasi arıyor, demokrasiyi talep ediyor.

Ama talep tek başına yetiyor mu?

Demokrasi talep edenlerin, her şeyden önce "usûlün önemini, meşruiyetin anlamını" bilmeleri her gerçek özgürlük arayışı ve özgürleşme hamlesinin olmazsa olmazıdır.

Tek taraflı, faydaya endeksli talep yetmez, demokrasiyi tesise, en azından demokratik zihniyeti beslemeye.

Salt kendiniz için istediğiniz özgürlük, sadece kendiniz için istediğiniz demokrasi ise ya ayrıcalıkların ya siyasi-kültürel değerlerin muhafazası için kullanılan işlevsel ve faydacı kalkandan öte bir şey olmaz...

Ve kim olursanız olun tablo değişmez, ister kemalist, ister dindar, ister solcu, ister muhafazakâr...

Demokrasi ne kurum ne de değer olarak "ayrımcı ve ayrıcalıkçı bir zihniyet ve düzenin doğrulayıcısı" olabilir.

Demokrasi kuru faydacılığın, biz ve siz ayrımı üzerine kurulu cemaatçiliğin hâkim olduğu yerlerde yeşermez...

Böyle durumlarda siyaset, öfkeli, gözü dönmüş bir içe kapanma ve korku refleksinin kölesi haline gelir...

Böyle zamanlar, milliyetçiliğin, içe kapanmacılığın "ekonomik politikası"na işaret eder, siyasetin, siyasi ilişkilerin bir rant alanı içinde ve dar hesaplaşmalar çerçevesinde vücuda gelmesini gösterir.

Böyle oldukça talepler dar alan siyasetine mahkûm olur.

Bu siyasetin özü insanların "muhayyilelerini, ufuklarını, hülyalarını kuşatan yer kapma kavgasıdır, biz-onlar ayrımıdır, gündelik, fiili ve sembolik şiddettir..."

Bu durumda, açıktır, insanlar ve talepleri şiddet merkezli tek bir hücreye, toplumsalı siyasetin içine sıkıştıran örgütsel bir hücreye hapsolur.

Toparlayalım...

"Haklı kimlik", "doğru politika" yoktur...

"Haklı ve meşru varoluşlar, talepler, duruşlar" vardır...

Her alanda böyledir bu...

Türkiye bu açıdan sert bir zemine, somutçu, faydacı bir siyasi kültüre sahip...

Bugün yaşanılan gösteriyor ki, kimileri bu kültürü derinleştiriyor...

Meşruiyet meselesini önemsemeyen siyasi, toplumsal yapılar, kalemler, gençler, demokrasi bayrağı ellerinde de olsa, demokrasiyi örselemekten başka iş yapmıyorlar...

Ve onlar kendilerini biliyorlar...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.