12 Aralık 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır3°C
  • Ankara5°C
  • İzmir10°C
  • Berlin1°C

ÖLÜM KUYULARI

Cihan Aktaş

22 Nisan 2010 Perşembe 23:55

I- Kendini yerinden yurdundan olmuş hisseden iki yazarın, Marguerite Duras’la Elia Kazan’ın söyleşisinde bu tesbit bir kez daha vurgulanır: Çoğu kez, gönülsüzce gerçekleşen ayrılıklar, terk edip gitme mecburiyeti ve göçlerdir yazarı bir şeyleri kayıt altına almaya götüren. Büyük ihtimalle dönüş tarihi belirsiz bir yolculuğa çıktığınıza göre, olabildiğince özlü bir hazırlığınız olmalı. Yeni hayatınıza tutunabilmek için bazen geçmişinizin sizi siz yapan sahnelerinin bir kısmını unutmaya zorlanacaksınız.

Terk ya da göç ille de fiziksel bir ayrılıkla gerçekleşmez. Bazen toplumun ve sistemin onaylamadığı bir hayat tarzına yönelerek de bir göçü başlatır ya da göç etme sebebiniz nedeniyle manevi bir tehcire maruz kalırsınız. Geride sevilen bir şeyler kalacak, canınız ne kadar yansa da. Gittiğiniz yerde de her şey mükemmel olmayacak.

Geçen hafta yaşanan iki ölüm etrafında düşünürken aklımdan geçen düşünceler bunlar.

Derler ki kadınlar daha bir dirençle tutunuyorlar hayata, buna mecbur kalıyorlar, bu yüzden de daha uzun yaşıyorlar erkeklere göre. Hayata dirençle tutunan bir kadını erken yaşta solduran sebep sadece kadere yüklenebilir mi... Ölüm kuyularının asitli operasyonları sanki Evrim Alataş’ın yüreğinde birebir yankısını bulmuştur. Böyle bir tanıklık hayatı ve insanları tutkulu bir şekilde sevmeye engel midir? Çifte ayrımcılığın sadece kişisel olmayan zorluklarının üstesinden gelmeye çalışırken barışa ve iyiliğe inancını yitirmediğini yazılarından biliyoruz. Engin gönlüyle ve yüreğiyle köyleri yakılan, dilleri yalanlanan, mevcudiyetleri horgörülen Kürtlerin acısını, kemik yaşı büyütülmek suretiyle yetişkinler safında cezalandırılmaya çalışılan çocuklara yüklenen suçun sorularını Kerbela’nın Zeyneb’i gibi dillendirmeyi sürdürse de bedeni bu ağır yükü bir yere kadar kaldırabildi.

Alataş acının olgunlaştırdığı bir insan olarak görünüyor bana. Böyle bir insan dünyanın salt kendi ekseninde dönmediğini kavradığı için de hayata ölmeden önce ölme düsturuyla tutunmaya yatkınlaşır. Allah’tan rahmet diliyorum.

***

II- Alataş üzerine yazarken düşüncelerim okul kapılarından döndürülmenin üzüntüsüyle içten içe eriyerek kötü hastalıkla dünyaya veda eden arkadaşım Nuray Pak’a kaydı. Nuray’ın bir istisna olduğu sanılmasın.

Haktan adaletten yoksun kural ve kararlarla uzlaşmaya yanaşmadığımız için de yüreklerimizde bir ölüm kuyusu çukuru açılıyor, hayatımızın bir döneminde. Bizi bir şeyler bazen zehrini yavaş yavaş benliğimize akıtarak, bazen de yakıp kül etmeye götüren ani bir kararla nüfustan düşürmeye çalışıyor. Sosyal demokrat olduğunu iddia ediyor kişi ve bir kararıyla dar gelirlilere hayatını idame ettirmede kolaylık sağlayan bir imkânı başörtülü öğrenciler bağlamında iptal ediyor. Özeleştiri nedir bilmediği için de başörtülü olarak okula giden kızı inandırıcılığını yitirmiş açıklamalarla hizaya getirme üslubunda diretiyor.

İzmir Adalet Girişimi’nin yayımladığı bildiriye göre İzmir belediyesi yıllardır otobüslerde kullanılacak pasolar için başı açık fotoğraf getirmeyen öğrencilere paso vermiyor. Böyle bir uygulamayla öğrencinin zorda kaldığı için otobüse binerken başını açtığını varsaysak bile, bu onun hakikatte “başı açık” olduğu anlamına gelir mi...

***

III- Markar Esanyan’ın annesi Nurten Hanım da göçtü bu dünyadan. Ölmeden önce ölümü hissedebilmeye çok yakın olduğunu tahmin edebiliyorum Nurten Hanım’ın. Çerkez genç kız Ermeni delikanlıyla evleniyor. Yetim bir evlatlık olarak başladığı hayatını aykırı bir göçün bedelini ödemeye zorlanarak sürdürüyor. Annesinin yaşadığı ve elbette bütün aileyi kuşatan güçlükleri Esayan “Cennetten Üçüncü Kovuluş” başlıklı yazısında anlatmıştı. Yaşananlar çoğaldı, dönüştü, süzüldü, farklı bir biçim kazandı, ama özünü korudu. Esayan’ın, annesini bir türlü gelin olarak kabullenmeyen ölüm döşeğindeki halasına takdim ettiği ödüllü romanın arkaplanında, annesinin iki taraflı olarak dışlanmalarla sıkıştırılan hayatının sahneleri bir şekilde yer tutmaz mı...

Gelin olmak, başka bir eve gelerek kendisini kabullendirmesi beklenen kişi olmak zaten zorken, bir de çoğunluğun içinden çıkıp azınlığa gelin olma aykırılığının bedeli ödeye ödeye bitemiyor olmalı. Buna karşılık Markar gibi hayata pozitif bakan ve barışçıl bir evlat yetiştirebilmiştir Nurten Hanım. Allah rahmet etsin. Mekânı cennet olsun.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.