ÖCALAN'IN SES BANTLARI VE GERÇEKLER
Mahmut Övür
18 Şubat 2014 Salı 08:10
Türkiye, 17 Aralık'la birlikte çok yönlü bir saldırıyla karşı karşıya. Bir yandan yolsuzluk soslu operasyonlarla iktidar kuşatılıyor, öte yandan çözüm sürecini sekteye uğratmak için Öcalan üzerinden kampanya yürütülüyor.
İlginçtir bu kampanyanın bir ayağında cemaat, öteki ayağında cemaate karşı olan Aydınlık grubu var. Bu iki yapının aynı çizgide yer almaları garip olsa da şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı değil çünkü ikisinin de derdi AK Parti'nin iktidardan gitmesi.
Aslında o dönemde neler olup bittiğinin açık açık tartışılması gerekiyor. Bir kere o sorguyu yapanlar, o güne kadar devletin Kürt meselesindeki kanlı politikasını bizzat uygulayanlardı ve o politikada köklü değişim yapıldığını biliyorlardı.
Devlet, 1998'de bir noktaya geldi ve "devletin bölünmezliği ve hükümranlık hakları hariç her şeyin tartışılacağı" güvencesini, PKK da "Bağımsız Birleşik Kürdistan" talebinden vazgeçip silahı bırakma sözünü verdi.
Bu mutabakattan sonra iki önemli gelişme yaşandı. PKK ateşkes ilan ederek yeni bir barış süreci başlattı, Türk devleti de Suriye'den PKK'nın çıkartılmasını istedi.
Rahmetli Özal ve Erbakan'ın girişimlerinden sonra askerlerin yürüttüğü önemli bir süreçti bu. Türkiye strateji değişikliğine gitmiş ve o güne kadar inkâr ettiği Kürt gerçeğini kabul ederek, 35 bin insanın ölümünden sorumlu tuttuğu bir örgütün lideriyle görüşme kararı almıştı.
O gün ve sonrasında olanlar bu stratejinin bir parçasıydı. Öcalan Suriye'den çıkartılacak Avrupa'ya gidecek ve silahlı mücadeleye son verilecekti.
O günleri hatırlayın, Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Suriye sınırında sert bir açıklama yaparak PKK lideri Öcalan'ın Suriye'yi terk etmesini istemişti. Çünkü Öcalan Suriye'de kaldığı sürece silahlı mücadeleye son veremezdi. Bunu en başta Suriye istemezdi.
Peki, neden Türkiye'ye iadesi değil de Suriye'yi terk etmesi istendi? O günlerde barış görüşmelerini yürüten "Balıkçı" lakaplı İlhami Işık, bu soruya şu cevabı veriyor:
"Türkiye'ye geldiğinde silahlı mücadeleyi durduramazlardı ve o günün koşullarında idamdan başka seçenek yoktu. Bugün o ses kayıtlarını yayınlayanlar da bu gerçeği biliyor."
Bu gerçekler ışığında Öcalan Avrupa'ya çıktı. Ancak Avrupa'da, PKK'nın silahı bırakmasını istemeyen güçler bu planı bozdu. Planı bozanların başında da Almanya geliyor. Almanya, bir gecede Öcalan hakkındaki tutuklama kararını kaldırarak "hukuku" hiçe saydı ve ortalık karıştı. İşler çığırında çıkınca da devreye ABD girdi. ABD'de de Öcalan'ı Türkiye'ye teslim etti.
Rahmetli Ecevit'in şu sözleri bir şaşkınlığın ifadesiydi: "Bize niye Apo'yu verdiler onu hâlâ ben de bilmiyorum."
İşler ters gitmiş, asker içinde (Kıvrıkoğlu Suikastı) ve devletin tepesinde iktidar savaşı bitmediği için Türkiye bu süreci doğru yönetememişti.
Öcalan'ın sohbet sırasında söyledikleri bu sürecin bir parçasıydı ve "Türk-Kürt kardeşliği inşası" çerçevesinde söylenmiş sözlerdi; ana aksını da "demokratik cumhuriyet" oluşturuyordu.
Şimdi bugüne dönelim ve şu soruyu soralım: Peki o konuşmaları açık veya gizli kaydedenler o sohbette Türkiye adına neler söyledi? Bunu da açıklasınlar?
Kayıt yapanlar devletin o günkü stratejisini biliyorlardı ama bugün AK Parti iktidarı başarısız olsun diye hiç bundan söz etmiyorlar.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.