ÖCALAN’A YENİ ODA
Aslı Aydıntaşbaş
11 Temmuz 2013 Perşembe 08:42
BDP’den Selahattin Demirtaş, Gezi’deki protestolar devam ederken çözüm sürecinin ipten döndüğünü, geçen haftalarda Serpil Çevikcan’a ”Gitti-geldi” ifadesiyle anlatmıştı. Gerçekten de bir noktada, devletin çözüm sürecinde taahhüt ettiği reformları yapmadığını düşünen Abdullah Öcalan, geçtiğimiz haftalarda ”Benden bu kadar” diye havlu atar gibi oldu. İmralı’yla görüşme trafiği, yeniden hızlandı. Ve yeniden ortak bir anlayış gelişti.
PKK’nın en tepe noktasındaki Murat Karayılan’ın yerine Cemil Bayık’ın gelmesini de, bu gelişmeler ışığında okumak lazım. Bu medyada sanıldığı gibi PKK’nın ”şahinleşmesi” ya da savaşın yeniden başlayacağı anlamına gelmiyor.
Tam tersine yeni döneme hazırlık. Bayık, geçmişte Türkiye dahil bölge ülkeleriyle gizli diplomasiyi yürüten isim. Bu alanda tecrübeli. Karayılan ise, askeri konularda ön planda. Öcalan’ın çok güvendiği bir isim olarak silahlı unsurların başına geçecek. Kısacası çekilmenin yavaşlığından rahatsız olan Öcalan, silahlı unsurlar üzerindeki kontrolünü güçlendirecek.
Mesele bununla da bitmiyor. İmralı’da da değişiklikler var. ”Yol temizliği” adı verilen reformları sonbahara erteleyen hükümet, buna karşın Öcalan’ın yaşam koşullarının iyileştirilmesi için düğmeye bastı. PKK lideri bugünlerde İmralı’da mevcut hücresinden daha ”ferah” bir mekana geçecek.
Ben buna ek olarak, bu yaz KCK davalarında da tahliyeler bekliyorum. Birçok kişi, şiddete bulaşmamış olmasına karşın BDP’deki görevinden dolayı cezaevinde. Demokratik siyaset alanı genişleyecekse, onların da serbest kalması kaçınılmaz...
Şu ana kadar bildiklerimiz...
1- Anayasasız da yaşayabiliriz: Anayasa çalışmaları, heyecanla başladı, kısa sürede yere çakıldı. Her partinin kendine göre öncelikleri, daha da kötüsü, hepsinin kendine göre bir demokrasi tanımı var. İki yıldır çalışan komisyon, sadece 48 madde üzerinde anlaşabildi. Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in nafile turlarından da çok bir beklenti yok.
2- Ak Parti artık statükocu oldu: Türkiye 10 yıl önceki tıkanmanın bir benzerini yaşıyor. 10 yıldır iktidarda olmanın verdiği rehavetle, Ak Parti’deki değişim isteği, yerini ”sistemi ve devleti koruma” refleksine devretmiş durumda. Görünüşte bir sürü kanun teklifi sunuyor; ancak özünde devletin kamudaki gücünü, insanların yaşam alanlarına müdahalesini, güç tekelleşmesini kısıtlamaya yanaşmıyor. Demokratik talepler konusunda cimri davranıyor. %10 seçim barajı gibi tartışmasız ‘anti-demokratik’ bir uygulama bile, iktidar partisinin gücünü azaltacağı için gündem dışı. Kimileri buna ”Ak Parti Kemalizmi” diyor; ben ise en hafifinden ”Ankaralılaşma” diyorum.
3- Laz müteahhit zihniyetiyle demokrasi gelmez: Bu ortamda hak talep edenler ve muktediri temsil eden Ak Parti arasında zaman zaman al-ver usulü pazarlıklar var. Olabilir. Örneğin PKK’nın silah bırakması ve legal siyasete girmesi de böyle bir al-ver süreci aslında. Bu süreci desteklediğimi, defalarca yazdım. Ancak tek başına PKK’yla giden barış süreci Türkiye’de demokrasi için yeterli değil. Gültan Kışanak’ın ifadesiyle ”Kürde demokrasi, Türk’e sopa olmaz.” Türkiye’de demokrasinin kalitesi, farklı talepleri de karşılayacak şekilde yükselirse bir anlamı var. Gezi’ye bakıp Diyarbakır’a sırtını dönmek ne kadar abes ise, tersini yapmak da anlamsız.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.