21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

ÖCALAN, PYD VE ÇÖZÜM SÜRECİ

Hilal Kaplan

29 Eylül 2014 Pazartesi 08:05

Hatırlarsınız, Temmuz 2012'de, Suriye sınırımızda ilk PYD bayrağının dalgalanmasıyla beraber büyük bir tartışma kopmuştu.

Esed rejimi, PYD'nin ne kendisinin ne de muhalif güçlerin yanında dumasını doğal olarak kendi yanında durmasıyla eşdeğer görüp Kobani, Afrin ve Amude gibi yerleşim yerlerinden askerlerini çekmiş, doğan otorite boşluğuna da yönetim binalarına kendi bayrağını çeken PYD oturmuştu.

Bu kırılgan sürece 'Rojava devrimi' diyen PYD, bölgeyi kantonlara bölmüş, geçtiğimiz sene de hakimiyetini ilan etmişti. Bu hakimiyet başta Mesud Barzani'ye yakın gruplar olmak üzere farklı siyasetten Kürtleri dışlama pahasına kurulmuştu ki şimdilik bahsi diğer...

O dönem şöyle yazmıştık:

'Kürt meselesinin aynı zamanda bir Ortadoğu meselesi olduğunu kavrayamayanlar için zor olabilir ama Esed rejimi sonrasındaki Suriye'de, Kürtlerin statü elde etmesi öngörülmesi güç olmayan, bölgede PKK olmasaydı bile eninde sonunda gündeme gelebilecek bir gelişmeydi. En büyük Kürt nüfusu barındıran ülkenin, bundan korku değil, memnuniyet duyması gerekir. Zira hem tarihsel bağlar hem de coğrafi kader ortaklığı, Türklerin ve Kürtlerin işbirliğini öngörmektedir. Sadece PKK'nın değil, PYD'nin de lideri olan Öcalan'ın Nevruz mektubunda, tam da bu perspektifteki pasajlara yer vermesi, gelmekte olana ilişkin PYD'nin de nasıl bir tavır alacağını anlamak bakımından faydalı olabilir.

Türkiye'nin Suriye'den Mısır'a dış politikasının ana eksenlerinden birisi 'sosyolojiyi savunmak'tır. Bu, 'halklar vardır, onların talepleri vardır ve bu talepler silah zoru ve siyasî baskıyla yok edilemez' şeklinde özetlenebilir. Ve hatta Ak Parti'nin, 2002'den beri içerde sürdürdüğü mücadelenin de ilkesel hattı budur. Mevcut çözüm süreci de sosyolojinin salt silahla alt edilemeyeceği noktasındaki hikmet üzerinden işliyor. Böyle bir çizgi mevcutken, Mısır'dan Suriye'ye halkların özgürlüğü savunulurken, Kürtlere gelince farklı bir söylem olmaz. Nitekim son gelişmelere dair Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun yaptığı dengeli açıklamalar da bu çizgiye işaret ediyor.'

O dönem Dışişleri Bakanı olan Davutoğlu süreci yakından takip etmiş, Hakan Fidan ile koordineli olarak çalışarak ve 'sosyolojiye kulak vererek' PYD ile uzlaşma arayışına girmişti. Ancak PYD 'bağımsız' hareket edemiyordu. Neticede devrimini üzerine inşa ettiği topraklara tek kişinin burnu kanamadan, Esed rejim güçlerine tek kurşun sıkmadan hâkim olmuştu ve 'diyet' zamanı gelmişti. Gittikçe Türkiye ile araya mesafe koyan PYD'nin lideri Salih Müslim'in Başbakan Erdoğan'a ağır hakareti neticesinde ipler koptu.

Belki gelinen noktada bir politika değişikliği olur diye umuluyor ki hükümetin ve HDP'nin bu hususta girişimleri var. Öcalan'la görüşen HDP heyetinin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'la görüşmesi, yine Akdoğan'ın yaptığı Mardin ziyareti, 'ağbi' diye hitap ettiği Ahmet Türk'ün de bulunduğu salonda Suriyeli Kürtlerle dostluğumuzun ve müttefikliğimizin tarihî olduğu mesajları buna örnek...

Ancak bir yandan KCK'nın başı Cemil Bayık süreci bitirip şiddete geri dönmekle Türkiye'yi tehdit ediyor. Ertesi gün, PKK'lı bir grup Bitlis-Diyarbekir karayolu üzerindeki bir polis noktasına saldırıyor.

PYD'nin IŞİD'e karşı desteklenmesini arzu eden birisi olarak soruyorum: Hangi aklı başında devlet, aynı gün kendisine savaş açacağını ilan eden bir örgütün başka bir koluna ağır silah takviyesi yapar?

Şayet PKK, IŞİD yönünü Kobanê'ye çevirdiği gün Türkiye sınırlarından tamamen çekildiğini, Kobanê'yi savunmaya gideceğini açıklamış olsaydı önümüzde bambaşka bir tablo olabilirdi. Fakat Türkiye'yi düşman ilan edip, IŞİD'le bir gördüğünüzü her fırsatta dile getirirseniz, aslında hükümetin de elini kolunu bağlamış oluyorsunuz. Üstelik IŞİD'le bir gördüğünüz hükümet, IŞİD'den kaçan 160.000 Kürt'e kapısını sonuna kadar açmışken, sınırdan PYD'ye katılımlar had safhadayken ve yaralı YPG'liler Türkiye hastanelerinde tedavi edilirken, KCK Türkiye'yle savaşmaktan söz ediyor!

Her krizde bir fırsat yatması gibi mevcut Kobanê krizinden de, PYD'nin normalleştirilmesi imkânı çıkabilir. Tüm barış isteyenler olarak bu imkânı oluşturmaya çabalamalıyız. Bu noktada HDP'nin diplomatik çabaları ve Öcalan'ın Kürt siyasî hareketinin önünü açması, belki Türk hükümetinin de yapıcı bir karşılık vermesiyle sonuçlanabilir. Ki Öcalan, son açıklamasında IŞİD'in İsrail çıkarlarına hizmet ettiğini ve onun üzerinden hükümeti düşürmeye yeltendiğini söyleyerek KCK'nın 'AKP destekli IŞİD' propagandasından farklı düşündüğünü ortaya koymuştu.

Öcalan'ın, Salı günü kendisiyle görüşecek heyete söyleyecekleri, PKK'nın Rusya-İran-Esed hattındaki ısrarının devam edip etmeyeceğini belirleyebilir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.