22 Kasım 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara14°C
  • İzmir18°C
  • Berlin2°C

ÖCALAN OYUNLARI

Hilal Kaplan

14 Kasım 2012 Çarşamba 07:20

Geçtiğimiz Temmuz'daki Silvan saldırısı ve aynı güne dek gelen demokratik özerklik ilanından bu yana PKK çevrelerinde Öcalan'ın ismini gittikçe daha az duymaya başlamıştık. Ta ki Başbakan, Ağustos ayının sonlarında, PKK'nın saldırılarını arttırdığı bir dönem olmasına rağmen, gerekirse Öcalan'la görüşmelerin başlayabileceği sinyalini verene ve bu sözünü birkaç TV programında tekrar edene dek...

O kısa süreçte ne olduysa oldu ve PKK'nın direktifi doğrultusunda, özgür iradesini örgüt iradesiyle birleştiren mahkûmlar12 Eylül'de açlık grevine başladı. Şimdiye kadar anadilde savunma veya anadilde eğitim hakkının esas talep olmadığı; asıl meselenin Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesi olduğu sanırım anlaşılmıştır. Yoksa anadilde savunma hakkını bu kadar kısa bir sürede yasalaştırmaya çalışan bir hükümete karşılık, BDP'lilerin "Artık hükümet çözsün" diyerek rest çekmesi ve Meclis'ten çekilerek açlık grevine başlaması anlaşılır iş değil.

Öcalan'ın tekrar denkleme dahil olacağı anlaşılınca 'oyun' yeniden kuruldu Öcalan'la görüşmeleri bitirerek onu İmralı'ya gömen nasıl Kandil olduysa, 'dirilten' de Kandil olacaktı. Böylelikle Öcalan'ın gücünü azaltan ve Kandil'in elini güçlendiren bir sonuç hasıl olacaktı. Oyunu kuran Öcalan değil, Kandil'di ve bunun anlaşılması için en etkin yol da Öcalan'la görüşmelerin devlet inisiyatifiyle değil, Kandil'in baskısıyla gerçekleşmesiydi. Karayılan'ın, açlık grevinin ancak talepler tam olarak karşılık bulursa bitirilebileceği, yoksa Öcalan'ın bile grevi bitiremeyeceğine ilişkin açıklaması da bu okumayı doğruluyor. "Öcalan bile bitiremez" denilerek Öcalan'ın adına konuşmaya ve gücünü test etmeye devam ediliyor. Aynı Öcalan'ın görüşmede devlet yetkilisi olmasını istemediği iddia edilerek, Öcalan yerine talep beyan edildiğinde olduğu gibi... "Madem Öcalan tecrit altında, bu isteğini nerden duydunuz?" diye sormak gerekiyor.

Eğer açlık grevindekiler Kandil'in umrunda olsaydı, Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan'la görüşmesinin önüne geçilmezdi. Görüşmelerin sadece Mehmet Öcalan üzerinden sürdürülemeyeceği herkesin malumuyken, en azından cezaevinden tabutların çıkmasını önleyecek bir çağrının Öcalan'dan gelebileceği biliniyordu ve buna engel olundu. Açlık grevi 40. gününe yeni girmişken Mehmet Öcalan "Ağabeyimle görüşme izni versinler, ölüm orucuna çözüm bulunabilir" diye açıklama yapmıştı. Tam Adalet Bakanlığı da yeşil ışık yakmıştı ki o açıklamayı Mehmet Öcalan'a 'yedirdiler'.

PKK'nın Avrupa'daki en etkin isimlerinden Zübeyir Aydar'ın verdiği mesaj çok netti: "Mehmet Öcalan, siyasî sorumluluğu olan, bu kadar ağır bir yükü kaldırabilecek kimse değil."

Bunun üzerine, aynı zamanda BDP Parti Meclisi üyesi olması hasebiyle siyasî kimliği de olan Mehmet Öcalan, söylemini birkaç gün içinde değiştirdi ve önce "Bir düşünüp karar vereceğiz" dedi. Ardından, ağabeyiyle görüşmesinin üzerinden nerdeyse iki ay geçmişken, Öcalan'ın çözüm yolunda adım atılmadığı için kendisiyle görüşmeyi doğru bulmadığını söyledi. Ne olmuştu da ağabeyinin kendisiyle görüşmek istemediğini iki aydır açıklamak aklına dahi gelmemişti dersiniz?!

Öte yandan Diyalog Temas Grubu'nun çabaları sürüyordu. Dönemin Diyarbekir Baro Başkanı olan M. Emin Aktar, bazı grup üyeleriyle birlikte 11 Ekim'de Adalet Bakanı Sadullah Ergin'le görüştü. Aktar'a sonradan İmralı'ya gitmeye hazır olup olmadığı sorulduğunda bir avukat daha yanında bulunursa hazır olduğunu iletti. Önerilen diğer kişilerin de PKK'ya yakın çevrelerden değil, bölgede saygınlığı olan ama mütedeyyin kesimden iki insan hakları savunucusu olduğunu -isimlerini saklamak kaydıyla- başka bir güvenilir kaynaktan öğrendim. Ancak bu süreç devam ederken BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş "Biz Mehmet Öcalan'ın gitmesini değil, Abdullah Öcalan'ın gelmesini istiyoruz" diyerek sağlıklı bir çözüme ulaşılmasının önüne taş koymuş oldu. Ve karşılıklı güven bağı sarsıldığından süreç, ne yazık ki yine tıkandı.

Gelinen noktada, bölgenin psikolojisini hesaba katmayan söylemler yüzünden, cenazelerin çıkması durumunda hükümetin bizzat sorumlu olduğu algısına yol açacak bir dönemdeyiz. PKK sorununun barışçıl yollardan çözümü için hazır olan bir hükümet olmasına karşın, mevcut manzara budur. Yoksa Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın "Çözümün gerçekleşmesi, görüşmelerin yapılması için uygun ortamı hazırlıyoruz. Son süreç de hazırdı. Ama ne zaman elimizi uzatsak, birilerince sabote ediliyor. Yeni Oslo sürecini de bu açlık grevleri olumsuz etkiledi, zora soktu" sözleri, 'Öcalan oyunları'nın nelere mâl olduğunun resmidir.

O yüzden, hükümetin Öcalan'la görüşmeyi sağlaması gerektiği kanaatindeyim. İlk olarak elbette 64. gününe girilen açlık grevindekilerin en az hasarla bu süreçten çıkması için bunu istiyorum. İnsan hayatını ölerek veya öldürerek siyaset aracı yapanlardan ahlâk veya vicdan beklemek bu saatten sonra abesle iştigal etmek olarak görünüyor. Öcalan'ın mevzubahis isimlerle görüşmesine izin verildiği takdirde, şayet Öcalan görüşmeyi reddederse, grevdekilerin sorumluluğu da onun üzerine olur.

Hükümet, açlık grevlerinin arkasındaki iktidar savaşlarını görmesine rağmen, bu görüşmeye izin vermelidir. Zira, bu saatten sonra oyunu bozmanın tek yolu, 'oyuna gelmek' sanılan adımı atmak olabilir.

Yeni Şafak

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.