ÖCALAN ÖRGÜTE HAKİM Mİ?
Etyen Mahçupyan
24 Kasım 2013 Pazar 08:51
Temelde sosyolojik olan bir meseleye salt siyasi açıdan bakarsanız, farkına varmadan kendi sosyolojinizi o meseleye empoze eder, başkalarını da kendinize benzer sanırsınız.
Öcalan’ın PKK’ya ne denli hakim olduğu sorusu da örgütün sosyolojik bir zemin, bir kültürel iletişim sistemi olduğu gerçeğini es geçerek, olayı siyasi güç çekişmesine indirgiyor. Böylece anlamsız bir soruya ille de anlamlı sanılan cevaplar aranıyor. Bunun benzerini Erdoğan/Gül ilişkisiyle ilgili olarak da sıkça duyuyoruz. Bu iki kişi arasındaki görüş ve mizaç farklılığının bir ayrışma yaratacağı hayaliyle yaşayanlar var. Ne var ki bu iki kişi Cumhuriyet’in oluşturduğu ‘siyasetçi kültüründen’ gelmiyorlar. Aksine buna karşı bir direnç ve alan açma hareketinin parçası ve taşıyıcısı olarak siyasette anlam kazandılar. AKP’ye hayat veren tabanın kültürel kodları, harekete zarar verebilecek veya kişisel kariyerini genel çıkarın önüne koyacak herkesi tasfiye etmeye yönelik bir bakışı vurguluyor. Bu tabanın değerlerini ve tercihlerini hiçe sayacak her siyasi çıkış, kimden gelirse gelsin, kaybetmeye mahkûm. Çünkü AKP siyasetinin ardında çok daha güçlü olan bir ‘AKP sosyolojisi’ var ve bu siyasetin parçası olan hiç kimse o sosyal zemin olmadan ayakta kalamaz, anlamlı bir siyaset de yapamaz. Buradan çıkan sonuç Erdoğan/Gül ayrışmasının son kertede bunu zorlayan için bir siyasi intihar anlamına geleceğidir.
Öcalan ile PKK arasındaki ilişki tam olarak buna benzemese de önemli bir paralellik arz ediyor: Kürt siyasetinin de kendine has bir sosyolojisi, kültürel kodları var ve aktörler bu çerçeve içinde davranıyorlar. Dolayısıyla Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisini irdeleme niyetinde olanların önce söz konusu toplumsal ve kültürel zemini kavramaları gerekiyor. Aksi halde Kürt siyasetini Türkiye’deki ‘klasik’ siyaset anlayışının içine oturtur, boş sorular sorup kendimizce ‘analiz’ yapmış oluruz.
Öncelikle dikkate almamız gereken unsur, Öcalan ile PKK arasında organik bir bağ olduğudur. Birbiri için ve birbirinin içinden düşünen iki aktör var. Birinin kişi, diğerinin örgüt olması durumu değiştirmiyor, çünkü iç tartışma ve karar mekanizması sayesinde örgüt siyasi açıdan kendisini tekilleştiriyor. Öte yandan Öcalan, PKK’nın sadece kurucusu ve lideri değil, her an için onu yeniden şekillendiren, gelecek ufkunu çizen bir referans. Bu ise sosyolojik bağın güçlülüğü sayesinde olabiliyor. Öcalan’ın her adımı ve kararı PKK’nın ‘ruh halini’ dikkate alırken, örgüt de kendisini Öcalan’a göre hizaya sokuyor. Diğer bir deyişle örgütle lider arasında konuşma olmasa da, bir ‘zorunlu empati’ var. Bu zihinsel uyum arayışı, örgütün otuz yıldır geliştirdiği bir anlamda ‘gerçeküstü’ var oluş haliyle bütünleşiyor. Örneğin PKK dünyasında dilin ve kavramların gündelik olanın dışında bir işlevi ve sembolik/siyasi anlamı bulunuyor. Yargının genelde ‘örgüt dili’ diyerek bir suç unsuru gibi gösterdiği bu kavramsallaştırmalar, siyasi iletişimin de aracı. Öcalan’ın mesajları bu dilin ‘şifreleri’ üzerinden okunuyor ve Öcalan da o metinlerin nasıl okunacağını bilerek yazıyor.
Böyle bakıldığında Öcalan’ın örgüte hakim olup olmadığı sorusu da anlamsızlaşıyor, çünkü mesele hakim olmak değil, uyum sağlamak. Öcalan doğal olarak hareketin lideri ve onun stratejik değerlendirmeleri bir tür talimat gibi algılanmakta. Ancak Öcalan’ın da örgütün kabul edebileceği adımı atmaya özen göstermesi şaşırtıcı olmamalı. Öcalan, kendisini örgüte bağlayan dilin çerçevesini oluşturuyor, PKK ise o çerçeve içinde stratejiyi güçlendirici çıkışlar yapıyor.
PKK olayına bakanlar bugüne dek harekete manevi gücünü veren devlet zulmüne ve harekete siyasi gücünü veren silahlı eylem kapasitesine dikkat çektiler. Ancak Kandil kendine has bir yaşam alanı ve buna paralel bir sosyoloji ve kültür üretti. Siyaset ve silah bu zeminin üzerinde anlam kazandı. Bu noktadan sonra esas amaç artık bir çatışmanın kazanılması ve siyasi hakların kabul ettirilmesi ile sınırlı değil. Amaç, söz konusu kültürün idame ettirilmesi, o yaşama alanının gerçekçi kılınması. Öcalan’ın asıl katkısı da zaten burada. Çünkü Öcalan Kürt siyaseti içindeki farklılıkların birlikte olmalarını sağlayan, bu toplumsal birlikteliği bir gelecek ve ideal etrafında ileriye taşıyabilen biri. Kısacası bir askeri komutan değil… Neredeyse bir manevi önder...
Bu tablo birçoklarına gerçeküstü gelebilir ve nitekim öyle bir yönü de var. Ama PKK’yı siyaseten anlamak istiyorsak söz konusu algıyı ve onu besleyen anlam dünyasını kavramak, bunun içinden bakmak gerekiyor. O zaman anlamsız sorulardan da kurtuluruz…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.