ÖCALAN, KANDİL’E NE DİYOR?
Etyen Mahçupyan
06 Mart 2013 Çarşamba 08:30
Kamuoyuna sızan tutanaklara verilen bazı tepkilere bakıldığında akla şu soru geliyor: Acaba Öcalan da böyle bir sızmanın olabileceğini tahmin etmiş miydi?
Acaba esas konunun arasına sıkıştırdığı mesajlar, sadece arkada dinlemekte olan MİT mensubunu değil, daha geniş bir kitleyi mi hedef almaktaydı? Öcalan hakkında megalomanlık gibi birçok kanaat serdedilebilir ve haklı da olunabilir. Ama onun şu an Türkiye siyasetini okuma yeteneği en gelişmiş birkaç siyasi aktörden biri olduğu açık. Kendi misyonunu salt Kürtlere mesaj vermek olarak tanımladığı da belli… Öcalan kendisini geleceğin Türkiye’sini kurgulayan ana figürlerden biri olarak görüyor ve söylemini de buna göre oluşturuyor. O nedenle örneğin gayrimüslimler konusunda ırkçılığa varan dilinin ciddiye alınır bir tarafı yok. Birkaç sene sonra aynı Öcalan’ın bu konuda tam tersini söylemesi kimseyi şaşırtmamalı. Çünkü şu an Öcalan’ın hedef kitlesi AKP’nin tabanı ve aslında söz konusu ırkçı eğilimin o cenahta ‘olumlu’ bir karşılık bulacağını düşünmesini yadırgayamayız. Verilen mesaj açık: Ortak düşmanlarımız var ve bu nedenle aslında kaderlerimiz müşterek… Bu mesaj doğrudan AKP’ye destek babında söylenenlerle de bütünleşiyor. Darbenin AB ve ABD’de planlandığı, eğer Fidan tutuklansaydı sıranın Başbakan’a geleceği, başkanlık seçimi olursa Başbakan’a destek verileceği hep aynı çerçevenin içine oturuyor. Sonuçta hepsi Kürt meselesinin çözümüne bağlanıyor ve barışın darbe komplosunu da bitireceği söyleniyor, ki bu pek de gerçek dışı bir öngörü değil…
Ancak BDP’lilerle görüşmesinde seslendirilen esas mesaj tabii ki Kandil’e yönelik ve yine insan acaba Öcalan bu sızmayı tahmin etmiş midir diye sormadan edemiyor. Çünkü Kandil’e verilen mesajın kamuoyu tarafından bilinmesinin gelecek cevabın niteliğini etkileyeceği açık. Metnin kendisine bakarsak Öcalan’ın Kandil’e yönelik söyleminin üç farklı boyutu var. Birincisi Kandil’in ihtiyaçlarının ve önceliklerinin farkında olduğuna dair güvence vermesi... Çekilme halinde boşalan bölgeye kimin yerleşeceği gerçekten de kritik bir konu. Öcalan, bu alanın korucuların ve JİTEM’in hakimiyetine geçmemesi gerektiğinin altını çiziyor ve Kandil’i memnun edecek bir öneri getiriyor: Komisyonların kurulması ve dönüşümün akil adamların denetiminde yapılması. Bu Kandil’in hoşuna gidecektir, çünkü silah bırakmayı salt teknik bir mesele olmaktan çıkarıyor ve zamana yayıyor. Dolayısıyla Kandil’in pazarlık gücünü artırıyor. Nitekim Öcalan, çekilmenin de Parlamento kararı ile olacağını söylüyor. Yani tek taraflı, sanki yenilginin kabulü gibi bir çekilme değil, Meclis’in sahip çıktığı bir çekilme…
Öcalan’ın mesajının ikinci boyutu Kandil’e pazarlık taktikleri vermeye ilişkin. Yukarıda değinilen çekilme stratejisi Kandil’in önüne zaten başlı başına bir pazarlık alanı açmakta. Öcalan, bir yandan kendi tutumunu dile getirirken, aynı zamanda Kandil’e yol göstermiş de oluyor. Böylece Kandil’in de kendi akıl yürütmesini devam ettirmesinin zeminini oluşturuyor ve eğer bu sızmayı öngördüyse hem Kandil hem de hükümet ve Türkiye kamuoyu üzerinde bir baskı oluşturmuş oluyor. Ancak müzakere sürecine ilişkin olarak Öcalan’ın Kandil’den beklediği ucu açık öneriler de var. Terör yasası, siyasi partiler yasası, seçim barajı gibi konularda “cesur” tartışmalar yapmalarını ve talep oluşturmalarını istiyor. Bunun Öcalan’ın hükümet karşısında elini güçlendireceğini tahmin etmek zor değil. Ama “cesur” tartışmanın aynı zamanda bazı taleplerden vazgeçmek anlamına da gelebileceğini ve bu kez de Öcalan’ın PKK üzerindeki hakimiyetini göstererek ona yardımcı olacağını unutmamak lazım.
Nihayet Kandil’e verilen mesajın üçüncü boyutu bir uyarıyı ifade ediyor. Kandil’in karamsarlığını eleştirmesi, çözüme gidilmezse “daha da gelişkin bir gündemle”, yani bedeli ağır olabilecek bir savaşla karşılaşabileceklerini söylemesi geleceğin Kandil için pek de pembe olmayabileceğini hatırlatıyor. Ayrıca Kandil’in savaş sistemine katılmadığını açıkça belirterek onlara ‘kızdığını’ belirtmesi; veya devletin etnisitesinin ve dininin olmaması gerektiğini vurgulaması da siyasi yönlendirme gücü olan tespitler.
Öcalan, Kandil’e güvence veriyor, yol gösteriyor ama aynı zamanda da uyarıyor. Bunları yaparken kendine de ilginç bir konum üretiyor. O artık taraflardan biri değil, sanki tarafların üzerinde biri… Öcalan çözümün ne AKP’nin ne de PKK’nın sandığı gibi olmayacağını söylerken kendisini bir tür ‘hakem’ gibi sunmaya çalışıyor ve böylece devletin elinde rehin olma durumunu bir avantaja çevirmek istiyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.