ÖCALAN, DEMİRTAŞ'A OY VERİR Mİ?
Hilal Kaplan
21 Temmuz 2014 Pazartesi 09:07
Her şey bir yana, HDP'nin Cumhurbaşkanlığı yarışına aday çıkarmasını doğru bulanlardanım. Selahattin Demirtaş'ın adaylığı açıklandığında da bunu şöyle ifade etmiştim:
'Daha üç yıl önce yaptığı '400 kilometre kare alan PKK'nın kontrolünde' açıklamasıyla savaşa körükle giden BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, siyaset yapmaktan çok PKK'nın yedeğine girmek zorunda kalan bir anti-siyaseti güdüyordu. Oysa bugün Demirtaş, 400 kilometre kareden çok daha fazlasına, ülkeyi Çankaya'dan yönetmeye talip oluyorsa, bu hem çözüm sürecinin vesilesiyle siyasetin güçlendiğinin hem de çözümün bütünleşmeye hizmet ettiğinin göstergesidir.
Ayrıca anamuhalefetin hali pür melali ortadayken, BDP'nin hem sağlıklı muhalefet hem de yeni Türkiye'nin inşasında tabanlarının taleplerine daha fazla alan açmak noktasında yapabileceği çok şey var.'
Ne var ki, siyasete özgün bir soluk getirmesini beklediğimiz Demirtaş'ın, CHP- MHP-Gülenist ittifakının sesi soluğu olmaya karar verdiğini bilmiyordum. HDP, bir muhalefet partisi olarak, elbette en büyük rakip olan Erdoğan'ı ve Ak Parti'yi hedef alacaktı. Ancak prensipte daha fazla farklılıkları olması gereken CHP-MHP-Gülenist çizgisiyle de arasında biraz fark olmasını beklerdim doğrusu. Yanılmışım.
Anlaşılması zor ilk adım, CHP'li Rıza Türmen'in cumhurbaşkanlığına ortak adayları olması için HDP'nin CHP'ye yaptığı teklifti. Hâlbuki HDP çizgisinin önemsemesi beklenen önceliğinin çözüm süreci olması gerekirdi. Ancak, nasıl bir siyasî akıl HDP'yi yönlendiriyorsa, onlar çözüm sürecine ilişkin tek argümanı hâlâ 'Masada ne konuşulduğunu biliyor muyuz ki destek verelim?' olan CHP ile müttefik olmayı içlerine sindirebilmişlerdi.
Üstelik, tabanının %80'inden fazlasını başörtülü kadınların oluşturduğu HDP, bula bula Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yargıçlık yaptığı sırada üniversitede başörtüsüyle okumak için başvuran Leyla Şahin'in davayı kaybetmesine sebep olan Rıza Türmen'i bulmuştu. Türmen'in adaylığı hem çözüm sürecine hem de hiç şüphesiz HDP tabanına bir saygısızlık ve umursamazlık olarak okunacaktı. Neyse ki Türmen, HDP'yi reddederek onları da bu yanlıştan kurtarmış oldu!
Demirtaş'ın adaylığı boyuncaki açıklamalarını da dikkatle takip ettim. Karşımızda hitabeti, diğer muhalif partilere göre güçlü bir aday olduğu kesin. Ancak hitabın içeriğine baktığımızda, Demirtaş'ı Kılıçdaroğlu'ndan ayırt etmek zor.
O da çözümden çok Gezi diyor.
O da demokratik özerklik değil, güçlü yerel yönetim diyor.
O da 17 Aralık'a darbe demektense, Erdoğan'ı hırsızlıkla suçlamayı kendisine yakıştırıyor.
O da Başbakan'ı dinleyenlerin bile tutuklanamadığı paralel yargı hüküm sürerken, cemaate zulmetmekten bahsediyor.
O da Erdoğan nefretini siyâsî muhalefet dili olarak benimsiyor.
Demirtaş'ın söylemlerinde, içinden çıktığı siyasal hareketin hassasiyetlerinden çok Cihangir-Şişli hattının memnuniyetsizlikle yoğrulmuş Erdoğan alerjisini görüyoruz.
Bu yüzden Öcalan'a 'Ak Parti STK yetkilisi diyen' Çandar'ın gönlünün cumhurbaşkanı Demirtaş,
Bu yüzden Aslı Aydıntaşbaş'ın 'Beyaz Türk' dediği annesinin muhtemel seçeneği Demirtaş,
Bu yüzden 'Kanlı oruç, sahte iftar' manşetinin sahibi M. Yılmaz'ın favori adayı Demirtaş,
Bu yüzden 'çözüm sürecinin ipliğini pazara çıkarmakla' övünen Can Dündar'ın öve öve biritemediği Demirtaş...
Böylesi bir tablo karşısında, insan ister istemez merak ediyor.
Sizce Gezi'yi de 17 Aralık'ı da barışa ve demokrasiye bir darbe girişimi olarak nitelendiren, cumhurbaşkanlığı seçimlerini barışın oylanacağı tarihî bir referandum olarak gören Öcalan, Demirtaş'a oy verir miydi?
Öcalan'ın oyunu bilmem ama bana sorarsanız, HDP, Türkiyelileşmeyi fena halde yanlış anlamış.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.