O GENÇLERDEN ÖZÜR DİLEYİN!
Fatih Polat
29 Temmuz 2015 Çarşamba 15:16
‘Dağ kadrosu kıyafetli 6 PKK’lı karakola girmeden yakalandı’. 26 Temmuz 2015 günü Hürriyet gazetesinin internet sitesinde, yöresel kıyafetleriyle 6 genç, emniyetin duvarına dizilmiş olarak çekilmiş fotoğraflarıyla bu başlık altında sunuldu.
Haberin spotu şöyleydi: ‘İstanbul Esenyurt Merkez Karakoluna tabanca, molotofkokteyli ve havai fişek rampalarıyla girmeye çalışan, üzerlerinde PKK’nın dağ kadrosunun giydiği kıyafetler bulunan 6 PKK’lı son anda yakalandı.’
Aynı haber, aynı gün iktidara en yakın gazetelerden biri olan Yenişafak’ın sitesinde de, ‘İstanbul’da karakola saldırı hazırlığındaki 6 PKK’lı yakalandı’ başlığı ile yayımlandı.
Aynı fotoğrafla sunulan haberin spotu şöyleydi: ‘Esenyurt İlçe Emniyet Müdürlüğüne saldırı düzenleyecekleri belirlenen terör örgütü PKK’nın gençlik yapılanması üyesi 6 kişi gözaltına alındı.
Üzerlerinde PKK’nın dağ kadrosuna ait kıyafetler olan teröristlerin üst aramasında, tabanca, çok sayıda mermi ve molotofkokteyli ele geçirildi.’
Haber, Sözcü gazetesi ve başka birçok internet sitesi ile haber portalında benzer biçimde yer alırken, hem yandaş, hem de başka gündemlerde Hükümet ile yer yer karşı karşıya gelen Doğan Grubu’nun televizyonlarında da bu biçimde yer buldu. Muhtemelen benim atladığım başka kanallarda da benzer biçimde yer almıştır.
Haberin polis tarafından servis edildiği ve dönemin ‘ruhuna’ uygun olarak kotarılmış bir haber olduğu açıktı. Fotoğraftakilerin bazıları çocuk yaştaydı. Henüz herhangi bir yargılama yapılmamışken, bütün hukuki süreçler tamamlanarak suç sabit görülmüş gibi bu gençleri PKK’li ilan etmekte sakınca görmeyen yayın organları, bu haberleri bir de polisin kendilerine verdiği bilgilere dayalı olarak bir takım silahlarla da süslediler.
Daha önce yüzlerce örneği verilmiş olan bu haber sunma hali, basın meslek ilkelerinin tamamen çiğnenmesi anlamına geldiği halde, bu haberin böyle sunulmasında hiçbir beis görülmedi. Çünkü bir ‘savaş hali’ ortamında, ‘düşmana yöneltilen suçlamaların kanıtlanması gerekmez’ ilkesi çok kolaylıkla devreye sokulabiliyordu.
Bunun en yakın örneklerinden biri Gezi sürecinde iktidara yandaş medya tarafından öne sürülmüş olan Kabataş yalanıydı. Defalarca çürütüldüğü halde bu yalan, iktidarın en tepesindeki isimler tarafından yeniden öne sürülebildi. Çünkü burada ikna edileceği düşünülen zaten Gezi sürecinde iktidara karşı tepki gösteren kitleler değil, onlara karşı harekete geçirilmek istenen kitlelerdi.
Durum böyle olunca propagandanın gücünü gerçekten değil, defalarca bir gerçekmiş gibi yeniden üretilmesinden aldığı düşünülüyor ve ona göre hareket ediliyordu.
Yeniden 6 genç ile ilgili habere dönersek, bir gün sonra bu gençlerin bir düğüne gitmek için böyle kıyafetler giymiş oldukları ortaya çıktı ve iki gün sonra da bu gençler mahkeme kararı ile serbest bırakıldılar.
O gençleri linç etmek ve mahkum ettirmek üzere devasa cüsseleriyle topyekün bir psikolojik harekatın unsurları olarak hareket eden medya organları, yaptıkları iş utanç verici bir yalanı hep beraber yeniden üretmek olduğu ortaya çıktıktan sonra henüz bu yazı yazılana kadar hiçbiri bir özür bile dilemedi.
Kaldı ki, o gençler bırakıldıktan sonra dilenen bir özür neyi ne kadar telafi eder, o da ayrı mesele.
Eğer bu örneğin son olması isteniyorsa, bu olayın muhasebesi hem mesleki etik değerler açısından, hem de başka bakımlardan yapılmalıdır. Bunu, bu rezalete imza atanlar yapamaz.
Bunun bir yolu, o çocukların yakınlarının bu yayınların tümü için dava açmaları ise, diğer yolu da basın meslek örgütleri dahil olmak üzere, bunu yapabilecek bir etik zeminde duranların bu tartışmaya müdahil olmasıdır. Çünkü çok açık ki, o haberler o çocuklarla birlikte hepimizin insani ve etik değerlerini hedef almıştır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.