29 Nisan 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır30°C
  • Ankara20°C
  • İzmir24°C
  • Berlin20°C

NUR TALEBESİNDEN MEKTUP

Hilal Kaplan

03 Mart 2014 Pazartesi 09:56

Geçtiğimiz hafta, Ekrem Dumanlı başta olmak üzere bazı camia yazarlarının, hayatları ve fikriyâtları bağlamında Said Nursi ile Fethullah Gülen'i benzeştirdiklerine değinmiştik. Ardından, takdiri Nur talebeleri ve okuyucuya bıraktığımızı belirterek, kendi zaviyemizden bu iki şahsiyetin özellikle otoriteyle kurdukları ilişki ve anti-kolonyal perspektif bakımından aralarındaki temel farkları irdelemiştik. (Şuradan ulaşılabilir: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HilalKaplan/said-nurs%C3%AE-gulen-karsilastirmasi/50461 ve http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HilalKaplan/gulen-camiasi-nurcu-mudur/50477 )

Yazılar makes bulmuş olacak ki, özellikle Nur talebelerinden birçok mektup aldım. Bugün, o mektuplardan birisini, aynı zamanda edebiyat alanında doktora çalışmasını sürdürmekte olan Emir Selçuk'un çizdiği çerçeve içerisinden bazı farklılıkları, mecburen biraz kısaltarak da olsa, dikkatinize sunuyorum:

'Bediüzzaman vatanını terk etmemiştir. Bütün ömrü harp meydanlarında, esaret zindanlarında geçen Üstad Bediüzzaman, 28 sene hapislere, 19 defa zehirlenmeye ve her türlü zulme katlanmış 'Mekke'de de olsam Türkiye'ye gelirdim, zira burası daha çok hizmete muhtaçtır' diyerek vatanını terk etmeyi asla düşünmemiştir. Kendisine bu zulümleri reva görenlere dahi beddua etmemiştir. F. Gülen ise, İslâm diyarı olan vatanını terk etmiş, hiçbir mücbir ve muknî gerekçe olmamasına rağmen hâlâ Türkiye'ye dön(e)memektedir.

Bediüzzaman'a göre 'Hizmet'ten maksat iman ve Kur'an'a hizmettir, bu da ancak meşru vasıtalarla olur. Bediüzzaman, davasının esasını şöyle anlatır: 'Ben, cemiyetin iç hayatını, manevi varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum, yalnız Kur'an'ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki; İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur. (...) Milletimizin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur.' Bu samimi beyanlarda; şan, şöhret, siyaset, ticaret vs. gibi dünyevî hiçbir maksat yoktur; tam bir şefkat ve ihlâs vardır. Gülen hareketinde ise -maalesef- hizmet ile ticaret-siyaset iç içe geçmiş, 'hizmet' kavramı değiştirilmiş ve Makyavelist bir anlayış benimsenmiştir.

Bediüzzaman'ın hizmet tarzı 'müsbet'(yapıcı) hareket'tir. Anarşi ve kaosa şiddetle karşıdır. Ona göre İslâm'a hizmet, emniyet ve asayişi asla zedelemeden, bilakis teyit etmekle mümkündür: 'Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi(yıkıcı) hareket değildir.' Der. Gülen hareketi ise kendi hizmetlerine zarar gelme ihtimaline karşı memleketi kaosa sürüklemeyi dahi göze almıştır. Bediüzzaman, siyasetin şerrinden Allah'a sığınır ve 'Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir' der.

Bediüzzaman, 'Bin ruhum da olsa, Kur'an'ın bir tek meselesine hepsini feda etmeye hazırım' diyen tavizsiz bir İslâm âlimidir. Din düşmanlığının en şiddetli olduğu bir dönemde, 1934 yılında 'Tesettür Risalesi'ni yazmış, örtünmenin Kur'an'ın bir emri olduğunu beyan etmekten çekinmemiş, ona 'füruat' dememiştir. Bu risalesi sebebiyle 11 ay Eskişehir Hapishanesi'nde eziyet görmüştür. Bediüzzaman'a göre tesettür/başörtüsü 'füruat' değil, farzdır ve 'Şeâir-i İslâm'dandır.(İslâm'ın sembolü, alâmeti: Ezan, kâbe, oruç... gibi) Bediüzzaman, bir sünnet olan sarığı, idam tehditlerine rağmen başından çıkarmamış, o zamanki Ankara Valisi N. Tandoğan'ın 'Sarığı çıkar, şapka giy' demesi üzerine boynunu işaret edip tarihlere geçen şu sözü söylemiştir: 'Bu sarık bu başla beraber çıkar!'

Bediüzzaman'ın öncelikli gayesi Müslümanlar arasındaki kardeşlik ve birliği temindir. O, İslâm toplumunun manevi dertlerine derman yetiştirmeye çalıştığı gibi, müminler arasındaki ihtilaflara karşı da İhlâs ve Uhuvvet Risaleleri gibi reçeteler yazmıştır. Şam Emeviye Camii'nde büyük bir konferans vermiş, Müslümanları uhuvvet ve ittihada davet etmiştir. Onun kalbi bütün Müslümanlar için daima çarpan mustarip bir kalptir. 'Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat ehl-i İslâm'ın eleminden gelen teellümât beni ezdi. Âlem-i İslâm'a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum.' der. Gülen hareketinde ise Hıristiyan ve Yahudilerle 'diyalog' önceliklidir.

Uhuvvet Risalesi'ndeki günümüze de ışık tutan şu ikazlarla bitirelim: 'Ey ehl-i iman, aklınızı başınıza alınız! İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı 'Müminler kardeştir' kal'a-i kudsiyesi (mukaddes kale) içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz!'

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.