21 Kasım 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara14°C
  • İzmir21°C
  • Berlin3°C

'NÖBETLEŞE ZORBALIK'

Mesut Yeğen

10 Şubat 2017 Cuma 12:24

15 Temmuz darbe girişiminin ardından “darbeciydi”, “bölücüydü”, “o örgütle iltisaklıydı”, “bu örgüte yardım etti” denilerek yapılan cadı avı, çok değil birkaç ay içerisinde, muhtemelen bu işleri başlatanların bile “bu kadarını herhalde beceremeyiz” dedikleri seviyelere, rakamlara ulaştı. Belki birkaç bin kişilik ‘gerçek suçlunun’ cezalandırılmasıyla tamamlanması gereken bir süreç eşi, dostu, yakınlarıyla beraber birkaç yüz bin kişinin cezalandırılmasına kadar genişledi. Çözüm sürecinin çökmesi, Suriye savaşına dahil olunması ve 15 Temmuz darbesiyle afallayan toplumun mefluç bir halde olan biteni seyretmesinden cesaret alan hükümet işi hepten bir muhalif avına çevirmişe benziyor.

Binlerce kamu görevlisini özlük haklarını ortadan kaldırarak işinden eden son kanun hükmünde kararname bu muhalif avının son adımı oldu. Yarısından fazlası barış bildirisini imzalamışlardan oluşan 300’den fazla akademisyenle, yine önemli bir kısmı muhalif öğretmenlerden oluşan binlerce kamu görevlisi artık işsiz.

Türkiye’nin üniversite tarihini düşününce, aralarında olduğum barış bildirisi imzacısı akademisyenlerin yüzlercesinin olağanüstü hal vesile edilerek işinden edilmesine uygun düşecek terimlerden biri (geçenlerde Alper Görmüş’ün kullandığı) ‘Nöbetleşe zorbalık’ olsa gerek.

Malum, Türkiye’nin kısa üniversite tarihi bugünküne benzer çok sayıda tasfiyeyle bezeli. 1933’te Darülfünun’la başlayıp, 1948’de DTCF, 1960’da 147’likler, 1980’de 1402’liklerle, en son 28 Şubat’la İslamcılarla devam eden tasfiyelerle dolu bir üniversite tarihimiz var. Bugün eli ayağı düzgün bir üniversite hayatımız yoksa, düşünce dünyamız bunca çoraksa, bu durumun sebeplerinden biri de bu tasfiye silsilesi olsa gerek. Sürekli devlet tarafından işe koşulan, gözetlenen, devlete yakınlığına göre ödüllendirilen ve sık sık cezalandırılan bir üniversitenin kuvvetli bir düşünce üretmesi, hele de bunu bir gelenek içerisinde yapması olacak şey değil, nitekim de olmadı.

Neye sebep olduğu bugün için bir tarafa, bugünkü de dahil bütün bu tasfiye silsilesinin gösterdiği temel şey şu: Memleket siyasetinin esas özelliklerinden biri nöbetleşe zorbalık. Türkiye siyasetinde olduğu gibi Türkiye üniversite hayatında da hep mağdur olanlar olduğu gibi bir biçimde hep gaddar olmayı becerenler de oldu; ama sık sık da gaddarla mağdur, zalimle mazlum yer değiştirdi. Tasfiye edenlerin tasfiye edildiği 147’liklerin hikayesi bile bu açıdan yeterince ibret dolu ama o kadar geriye gitmeye gerek yok. Malum, çok değil 20 sene kadar önce, bugün iktidarda olanlar, üniversitede bugünkü tasfiyeyi yapanlar, 28 Şubat zorbalığına maruz kalmışlardı. Ama işte, 28 Şubat zorbalığına maruz kalanlar, 28 Şubat’ta üniversitede yapılan tasfiyede mağdur olanlar bugünün zorbaları, üniversitedeki bugünkü tasfiyenin failleri oldular.

Türkiye üniversitesinin maruz kaldığı tasfiye silsilesi nöbetleşe zorbalığın buraların kadim bir geleneği olduğunu gösteriyor olmakla beraber bir şeylerin değişmekte olduğunun işaretleri de yok değil. Hem de bir diğerine zıt, iki biçimde. 28 Şubat’ın gaddar ve mağdurlarının 15 Temmuz’un ardından kurduğu ittifak Türkiye siyasetinin kadim “nöbetleşe zorbalık” geleneğinin yerini “ortaklaşa zorbalık” eğilimine bırakabileceğini gösterdi. Lakin, 28 Şubat gaddarlığına maruz kalanların bir kısmının son üniversite tasfiyesine gösterdiği belli belirsiz reaksiyon da zıt bir şeyi gösteriyor: Memlekette az da olsa “ne nöbetleşe zorbalık, ne ortaklaşa zorbalık” diyenler de halen var ve memleketten vazgeçmiş değiller. (IMPnews)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.