24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara0°C
  • İzmir7°C
  • Berlin4°C

NEYSEK, OYUZ

Ufuk Uras

25 Nisan 2014 Cuma 09:05

Seçim değerlendirmelerimizin geleceğe yönelik olması doğal. “Şöyle değil de, böyle yapsaydık” bile, kısa sürede sarsıcı değişiklik olmayacağı aşikârdı. Fizikî olaylarla toplumsal olaylar arasındaki farklar belli. Doğada rüzgâr çıkınca ilk uçuşan saman parçaları oluyor, ama sosyal süreçler demlenerek ilerliyor. AKP karşısında gerçek bir seçeneğin inşa edilmesi için bir mutabakat var. Yanlış politikaların iktidara sürekli hayat öpücüğü verdiğini herkes görüyor. Süreç bazılarının psikolojisini de bozdu ve politik olmaktan çok psişik vakalara dönüştüler. AKP’ye karşı “Yolsuzlukları, hırsızlıkları, rüşveti ve Ergenekon’u Aklama” diye eylem yapıyoruz. Bunu sosyal iletişim ortamında, AKP adı geçiyor diye Erdoğan’ı destek eylemi sananlar bile bulunuyor. Asıl sorun, CHP’den İP’ye değin uzanan irili ufaklı milliyetçi hatla bire bir aynı siyasi tahliller yaparak, benzer bir rejim, düzen ve AKP değerlendirmesiyle politik hedefler belirleyerek, gerçek anlamda bir 3. hat yaratılamayacağının görülmemesi gerçeğinde yatıyor. Yani temel mesele, siyaseti düzen partilerinden farklı okuyamama meselesi. Bazen bu değerlendirmelerde “demokrasi açığı” gibi yaklaşımların kullanıldığını görüyorum. Demokrasi açığı kavramı, demokrasinin belli bir olgunluğa ulaştığı ülkelerde bir anlam ifade ediyor. Asgari bir temsili demokrasinin var olduğu ve doğrudan demokrasi standartlarıyla oluşan açı farkını ima etmek gibi bir anlamı var. Mesela, Libya’da veya Suriye’de demokrasi açığından bahsedemezsiniz. Rakibinizin ve mevcut sistemin doğru düzgün tahlil ve tarifini yapmakta bile mutabakat sağlamadan alternatif iddialar hafif ve gülünç kaçabilir. İngiltere’de Thatcher döneminde, Stuart Hall gibi yazarların otoriter popülizm yaklaşımına benzer bir değerlendirmeyi, Erdoğan yönetimi için de yapmaktayız. Tabii ki AKP iktidarının diğer neoliberal iktidar kuşağından özgün farklılıkları gözeterek. Barışın tesisi ile demokrasinin derinleşmesi arasındaki bağa da hep vurguda bulunuyoruz. Barış her zaman bizim üst belirleyenimiz, öncelikli konumuz, her şeyin ona tabi olduğu pusulamız, kutup yıldızımız. Seçimlerde AGİT’e şikâyetçi olmaktan, Ukrayna ile aramızda benzerlikler kurmaya değin başka mahfillerde pişirilen yaklaşımlara hep uzak durduk.

Bu seçimlerde sandık güvenliği sorunu olduğu gerçeğini değiştirmiyor olan bitenler, ama esas sorunun seçimlere kısa bir süre kala çalışmanın başlayabilmesinde olduğunu görelim. Her sandığa bir kişiyi zimmetleyemiyorsak, seçimlere katılmaya da gerek yok zaten. Sonuçta bu ülkede 17 kez sandık kuruldu ve bir şekilde istediğimiz yerlerde sonuca da ulaşabildik. YSK önünde MHP’nin ve diğerlerinin başarısına duacı olan bazı tanıdık şahsiyetleri görünce onlar adına üzüntüye kapıldım. Mustafa Kemal’in “Seçimleri kim kazandı?” sorusuna “biz kazandık” diyenlere, “hayır, devlet kazandı” dediğini unutmayalım. Dün Kemalistlerin yerini bugün AKP aldı. Değişen fazla bir şey yok. O yüzden işimiz şahıslardan çok yapısal sorunlarla ve siyasi çizgilerle olmalı. Bahane ve mazerete dayalı söylemlerle adım atılamıyor. Elimizdeki fotoğraf bu ve biz bu oyunu bozmak zorundayız. Seçimlerde gerçek dünya ile sanal dünya arasındaki asimetri ortaya çıktığı gibi, Gezi’nin enerjisini Sarıgül’e kanalize etmeye çalışan sermaye merkezli hizip projeleri de karaya oturdu. 70’li yıllarda devrimci hareketlerin ayırt edici özelliği silahlı mücadeleyi esas almalarıydı. Bugün bu sürecin geride kalmasının ardından, kendisine bu sıfatı ayırt edici bir vasıf olarak koyanların hükmünün kalmamasından da çıkarılacak sonuçlar var. Ortadaki çürüme ve hamaset bu ataletten kaynaklanıyor. Söylediği ile yaptığı arasındaki farkı göremeyenleri kendi haline bırakmakta fayda var. “Devrim modeliniz nedir?” diye sorduğunuzda, iki kelimeyi / kişiyi yan yana getiremeyenler, kendilerini tatmin etmeye devam etsinler. Umberto Eco’ya soruyorlar, “Kimsin sen?” “Neysem oyum,” diye yanıtlıyor.

Seçimlerin gösterdiği en önemli sonuç da bu: Ne oy aldıysak, oyuz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.