NEWROZ’U ANLAMAK...
Abdullah Can
21 Mart 2017 Salı 13:20
Gerek İranî, gerekse Turanî olsun, Newroz’a dair geliştirilen bütün Irkçı-ulusalcı tezleri bir yana bırakıp, bu özel ve güzel güne dair yeni bir parantez açmak istiyorum.
Evet, mazisi tarihin derinliklerine uzansa da, gençliğinden hiç bir şey kaybetmeyen Newroz, her yılın 21 Mart’ında gündemimize tekrar girmekte ve ne yazık ki, –çoğu ezberlenmiş klişelerden olmak üzere– polemik konusu olmaktadır.
Irkçı-ulusalcı temelde yürütülen tezlerin, bilimsellikten uzak, tamamen “mitolojik” karakterli olduğu kesindir. Dolayısıyla, hakperest insanların mitoloji ve efsanelerin gayyasına dalmaması gerektir. O halde “Newroz” nedir? Nasıl değerlendirmeliyiz?
Newroz; yeryüzü ve onda yaratılan mahlûkatın tarihiyle birlikte var olan bir “Sünnetullah”tır; bir fıtrat kanunudur. Yerküreyi, 23 derece 27 dakikalık bir eğimle Güneş karşısında konumlandıran Yüce Yaratıcı, her yılın 21 Mart’ında ona bu özel ve güzel günü yaşattırmaktadır. Bu tarih, arazi ve insan kesafetinin önde olduğu Kuzey Yarım Küre’de, bazı özel tabiat olaylarının yaşandığı ve sonuçlarının gayet güzel olduğu bir sürecin başlangıcıdır. Evet, Newroz’un tabiata ilişkin bu yanı dikkate alınmadıkça, ona dair geliştirilen bütün tezler, teoriler köksüzdür, asılsızdır, faydasızdır. İlmî ve İlâhî temelden yoksun olarak ileri sürülen Newroz tartışmalarının, “Anka Kuşu” ve “Kaf Dağı” tartışmalarından farkı olmaz.
Newroz; Dünya’nın Güneş’e karşı olan kadim pozisyonundan kaynaklı olarak her yıl tekerrür eden bir hadisenin Aryanî(İranî) toplumlarca isimlendirilmiş bir unvandır. Başka bir ifadeyle, 21 Mart tarihi ve sonrasında yaşanan bazı hadiselere binaen İranîlerin uygun gördükleri bir tanımlama ya da nitelemedir. Peki, nedir bu hadiseler? (İşin burasında coğrafî bilgilerimizi devreye sokmakta fayda vardır.) Bunlar:
1-Güneş ışınlarının Ekvator’a 90 dereceyle düşüp müteakip günlerde Kuzey Yarım Küre’ye ışınların dik ve dike yakın açılarla vurmaya başladığı tarihtir. Bu tarihten itibaren, Kuzey Yarım Küre’de ısınma artar. 2-Kuzey Yarım Küre için, İlkbahar’ın başladığı tarihtir. 3- Gece ile gündüz sürelerinin 12’şer saat olarak eşitlendiği tarihtir. Bu tarihten itibaren, kışın uzun ve kasvetli geceleri yerine, gündüzler uzamaya başlar. 4-Dünya’nın aydınlık ve karanlık yüzünü birbirinden ayıran Aydınlanma Çizgisinin, Kuzey ve Güney Kutup Noktalarından geçtiği bir tarihtir.
Demek oluyor ki Newroz, insanların ihdas ettiği bir bayram değildir; o, Yerküre ile Güneş’in ortaklaşa bir şöleni, Allah’ın, yeryüzü sakinlerine sunduğu bir bayramın kendisi ya da arifesidir. O halde, mahlûkatın bayramını tekelleştirmeye gerek yoktur; kutlanacaksa şayet, bütün mahlûkat kardeşlerimizle kutlamalıyız. O şart ile ki, şuursuz canlı-cansızların kutladıkları şekilde; yani barış ve kardeşlik içinde; kansız ve kavgasız olarak... Şuurlulara yakışan da budur.
Demek, bayramları kan ve kavgalara alet edenlerin seviyesi, –kusura bakılmasın– şuursuz yaratıkların aşağısındadır. Mahlûkatın bunca renk ve çeşitliliğine rağmen, birbiriyle geliştirdiği kusursuzca uyum ve uzlaşı ortada iken, farklılıkları, birbirinin imhasında kullanmaya çalışanlara, “insan” demek bile, insanlığa hakarettir. Renk ve ses harmonisini teke indirgemeye çalışan ırkçı ve ulusalcı kafalar, bir kez daha tabiat ve habitata bakmalıdırlar!
Hiç kimsenin kendini Allah yerine konumlandırma yetkisi olamaz. Allah’ın tercihini bozmaya çalışanlar, ismi ve cismi ne olursa olsun, “Ben sizin en yüze rabbinizim!”1diyen Firavundan farkı yoktur. Yeryüzünün flora ve faunasını endüstriyel kirlilikleriyle imha eden kapitalizm ne ise, Allah’ın irade ve tercihiyle ortaya koyduğu kavimleri ırkçılık fosseptiğinde boğmaya çalışanlar da aynıdır.
Evet, “Din olarak size İslâm’ı seçtim!”2 diyen Allah’a rağmen, cahilî dinlerin ihdasına çabalayanlara, “Sen Allah de, sonra, bırak onları, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar!”3 ayetiyle cevap vermekten öte diyeceğimiz yoktur.
Newroz; naslarla belirlenmiş “dinî” bir bayram değildir, ancak, orijinal haliyle dine aykırı da değildir. O, fıtrî bir bayram olup Allah’ın ezeli takdiriyle tayin edilmiştir. “Fizik Yasaları” olarak da isimlendirilen “Şeriat-ı Tekviniye”nin bir yasası olarak Yer Küre’nin hayata elverişli kılındığı günden bu güne değin her yıl tekerrür eden İlahî bir şölendir. Bu şölene, bütün mahlûkatın iştirak hakkı vardır ve bu anlamda umuma tahsis edilmiş külliyetli bir haşir ve neşrin gösterimidir.
Keza, Newroz; “ulusal” bir bayram da olamaz. Bazı uluslarca çalınmış ya da ulusal formata büründürülmüş olabilir; bu gerçeği değiştirmez. Hırsızı bol olan bu bayram, ondandır ki, paylaşılamıyor; her ulusça tekelleştirilmeye çalışılıyor. Ancak unutmamak lazımdır; tüm ulusçu teorisyenlerin ortak kaynağı Firdevsi’nin Şehname’sidir. İslâmî-gayr-ı İslâmî kaynaklar, nihayetinde onu referans alırlar... Peki, Firdevsi ne diyor? Söyledikleri ne kadar doğrudur?
Şehname’sinin 1. Cildinde, Dahhak’ı bin yıllık padişahlığa oturtan Firdevsî, Dahhak’ın bir karı gibi Şeytan tarafından öpüldüğünü ve akabinde omuzlarından iki kara yılanın göğerdiğini söyler. Sonrasında ise, yılanları yatıştırmak için her gün iki gencin beyninin yedirtildiğinden bahseder. Ancak, aşçıların bu acımasızlığa tahammül edemeyip her gün gençlerden birini serbest bıraktığını söyler. Devamında, aşçıların, serbest bıraktığı gençlere: “Mamur şehirlerde yaşama! Bundan sonra senin yaşayacağın yer, dağlar ve ovalardır!” der. Ve nihayet, “Zamanla, kimin nesi oldukları belirsiz olan bu gençlerin sayısı iki yüzü buldu... İşte bugünkü Kürt kavminin aslı bunlardan türemiştir ki, bunlar mamur şehir nedir bilmezler. Bunların evleri, çöllerde kurulmuş çadırlardan ibarettir. Kalplerinde hiç Allah korkusu yoktur.” diyerek “Kart-Kurt” edebiyatının ilk numunesini ortaya koyar.4
Bu esatiri mevkuteye bakılırsa, Newroz, Cemşid denilen İran padişahı’ının tahta oturması günüdür.5 Yani ulusçu teorisyenlerin iddia ettikleri gibi, Kürdlerin, Dahhak’ın zulmünden kurtuluş günü değildir. Demek kaynak gösterilen Şehname’yle de bir çelişki söz konusu. Her ne ise...
Diyeceğimiz şu: Ulusçuluğa mal edilen “Ergenekonculuk” gibi, “Newrozculuk” tezinin de elle tutulur bir yanı yoktur; sadece mitolojik bir kurgulamadır.
Ya Firdevsi’nin, Kürdlere layık gördüğü şu sözlere ne demeli? “Bundan sonra senin yaşayacağın yer, dağlar ve ovalardır!”, “kimin nesi oldukları belirsiz olan bu gençler”, “bunlar mamur şehir nedir bilmezler”, “kalplerinde hiç Allah korkusu yoktur”... Evet, bu da Firdevsi’nin kafasındaki “Kürt algısı”dır. Kürdleri, Farslardan üremiş, devşirilmiş bir kitle göstermesi ise, işin cabası. Her ne ise, “şeytanın çocuklarıdır” dememiştir ya!...
Biz dönelim İlahî ve fırtî Newroz’umuza:
Newroz; amentümüzün esaslarından biri olan “We’l-ba’su ba’de’l-mewt”in, yani, “öldükten sonra dirilmeye iman”ın en bariz örneği, uhrevî dirilişin dünyadaki numunesidir. Kur’an’ın, “Şimdi bak, Allah'ın rahmet eserlerine! Yeryüzünü, ölümünden sonra nasıl da diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de öylece diriltecektir. O, her şeye güç yetirendir.”6 ayetinin fizik âlemindeki ayet-i tekviniyesidir.
Newroz; hiç eskimeyen ve her yıl kendini okutan Allah’ın kadim bir sünneti, kâinat ölçeğindeki nizamının bir yasasıdır.
Newroz; öteler ötesinden bütün çağlara, her çağın düşünen insanlarına ilahî bir mesaj, yardımlaşma ve dayanışmanın elzemiyetine dair bir çağrıdır. Evet, unutmamalıyız ki, Dünya’nın Güneş’e karşı pozisyonda hâsıl olacak en ufak bir arıza, ne Newroz’dan, ne hayattan bir eser bırakmaz!
Newroz; hava, su, toprak ve güneşin buluşması, yerle göğün kucaklaşması, toprak ve batnındakilerin uyanması, kar kefenine sarılmışların Bahar’a merhabası ve ihyasıdır.
Newroz; rahm-i maderde ihya-i cenindir. Newroz; karın soğuk peçesini yırtan “kulîlka berfîn”dir. Newroz; Mevlevilerin “şeb-i arusu”, sevgililerin kavuşmasıdır.
Newroz; hayatın kasvetli zindanlarına dolan aydınlık huzmeleridir. Newroz; karamsarlığın her türlüsüne “bes!” diyen umut ve imandır. Newroz; zulmün ve küfrün her türlüsüne karşı koyan İlahî bir dirençtir.
Newroz; ölüden diriyi halk eden Allah’ın, ölmeden ölmüşlere üflediği ruhtur. Newroz; Allah’ın söz ve sünnetinden caymayacağına dair teminatıdır.
Newroz; eskilik ve gericiliğe karşı yenilik ve değişime çağrıdır. Zira Newroz; yenilenen Esma-i Hüsna tecellilerinin en net ve en güzel okunduğu bir yeryüzü sayfasıdır.
Ve Newroz; “ak” ile “kara”nın arafında bocalayanlara, sayısız renklerin varlığını arz eden bir sergidir. Ve Newroz; “tek tipçi” kafalara ve “kafatasçılar”a “bin bir esma”nın boca edildiği bir İlahî laboratuvar, ders verildiği bir Rabbanî mekteptir.
Ne mutlu okuyabilenlere!...
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir
1 (en-Naizat, 24)
2 (Maide, 3)
3 (el-En’am, 91)
4 (Bkz. Şehname, Firdevsi, MEB Baskısı, C. 1, s. 59)
5 (Bkz. Şehname, Firdevsi, MEB Baskısı, c. 1, s. 42)
6 (er-Rum Suresi, 50)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.