21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

NEREYE GİDİYORUZ?

Ayhan Bilgen

14 Nisan 2012 Cumartesi 07:17

Bu soruya vereceğiniz cevap “korkmayın hiçbir yere gittiğimiz yok” biçiminde de olabilir elbette. Bazılarımız açısından bütün değişim iddialarına rağmen değişmeyen bir gerçekliğin olduğu çok açık. Eskiden de iyi bir yerde değildik. Şimdi de iyiye gideceğimizin umudu içinde hissetmiyorsak kendimizi, soruyu başka bir açıdan ele almalıyız. Daha kötüsü de olabilir mi? Dünü hatta bugünü arayacağımız bir ortama sürükleniyor olabilir miyiz?

Önce insan ve toplum hayatının üzerine oturması gereken değerler bir tartışma yapmaya çalışalım. İnsanlık ailesinin bir parçası olarak gün geçtikçe hangi imkanlara kavuşuyor ve karşılığında nelerimizi kaybediyoruz. Burada ele aldığınız şeyler sadece maddi değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk, insan onuru gibi ölçülebilirliği istatistikleri aşan nitelikte ise hepimizin yeniden durup düşünmesi gerekiyor.

On yıl önce “Irak’da işgale hayır mitingleri düzenleyenler bugün Suriye için tam tersi bir yerde duruyorsa” ya dün durdukları yeri ya bugünkü pozisyonlarını sorgulamak gerekmiyor mu?

Sorunların çözümünü “kişi başına düşen milli gelir” ortalamasına endeksleyerek ele alan zihniyetleri kapitalistlikle suçlayanlar şimdi “komşuda pişer bize de düşer” beklentisi içine girmişlerse İslami duyarlılık ne anlam ifade etmektedir?

Toplumsal öncülük iddiasında olanların bu kadar değiştiği bir ortamda Çevik Bir ve arkadaşlarının pozisyonunun değişmesi bizi mutlu etmeye yeter mi? Evet 28 Şubat değilse bile Batı Çalışma Grubunun aktörleri yargılanıyor. Üç küçük soru ile devam edelim. 28 Şubat bir MGK konsepti midir, yoksa iş otuz askerin operasyonu olarak mı sorgulanmalıdır? Bugün özellikle Kürt çevrelerine yönelik yürütülen tutuklama furyaları tarihe “bizim demokrasimiz” bağlamında mı geçecektir? 28 Şubat Türkiye’yi Suriye rejimi özentisi içinde yönetme hamlesi ise, tam Suriye ile boğaz boğaza geldiğimiz bir dönemde, 28 Şubatçılara yönelik operasyonun zamanlamasını nasıl ele almalıyız?

Bu soruların cevabını herkesin vicdanına, izanına, insafına havale ediyorum.

Sadece cezaevlerinde yaşanan insanlık ayıbına bakarak bile tüyler ürperten gerçekle yüzleşmek mümkünken hayal dünyasında yaşama ısrarı içinde olanlara söylenebilecek çok şey kalmıyor.

Suriye konusunda NATO eksenli mesajları vermekten imtina etmeyenler, siyasi hayatlarında başarıdan başarıya koşmanın kerametini de deşifre etmiş oluyorlar. En sıkıntılı anda bile dört ayak üzerine düşmenin hangi yeteneklere dayandığını tartışmanın zamanı değil ama yüksek uçanın sert ineceğini hatırlatmakla yetinelim.

Nereye gittiğimize dair soruya cevap veremediğimi, dahası sadece laf kalabalığına tekabül eden yeni sorularla kafanızı karıştırdığımın farkındayım. Belki de Ali Şeriati’nin dediği gibi ezberlerimizi sorgulayacak bir kafa karışıklığı yaşamadan hakikati konuşamayacağız.