17 Mayıs 2024
  • İstanbul13°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara8°C
  • İzmir15°C
  • Berlin15°C

“NASIL TÜRK OLUNUR”

Nabi Yağcı

23 Mayıs 2011 Pazartesi 10:05

Bu başlık Prof. Dr. Nur Vergin’in. Makaledeki imza ise yalnızca Nur Vergin. Geçen yazımda onun bu makalesi üzerinde duracağımı söylemiştim. Makale, diliyle de söyledikleriyle de ilgi çekici. Son derece içten bir dille sayın Vergin kendi düşünce ve kimlik dünyasının oluşumunu geçmişten gelerek anlatıyor. Ama yalnız kendini anlatmıyor, ancak hazmedilmiş bilimsel bilgiyle yapılabilir olan karmaşık kimlik inşası sorunlarına, entegrasyon ve asimilasyon konularına herkesin anlayabileceği biçimde ışık tutuyor. Biliyoruz, kimlik sorunları siyasetimizin gündemine oturmuş bir sorun. Bu nedenle makaleye değinmeden önce ilkin güncel siyasete değinmek iyi olacak.

Son yıllarda resmi tarihin ezberlerinin hızla bozuluyor olması birilerini ve Genelkurmay Başkanı’nı fena halde rahatsız etmiş. Demokratik bir ülkede değil, ancak vesayet rejiminin hüküm sürdüğü bir ülkede bir Genelkurmay Başkanı tarihi yazımıyla ilgili böyle bir resmi görüş beyan edebilir.

MHP üstünde dönen dolap da giderek çok ilginç boyut kazandı. Siyaset, siyasi araçlar dışındaki gayri ahlaki araçlarla yönlendiriliyor. Fakat bu yönlendirmenin amacının yalnız MHP olmadığını düşünüyorum. Daha önceki yorumumum pekişiyor. Zaten silinmekte olan MHP normal siyaset yoluyla değil, kasetler yoluyla baraj altında kalırsa iki şey olmuş olacak. Birinci olarak siyaset yoluyla silinmesi önlenecek, mağdur bir parti olarak seçim sonrası yeniden güç kazanma şırıngası yapılmış olacak. İkinci olarak, MHP bu seçimde baraj altında kalırsa ve ayrıca 12 PKK’ linin öldürülmesi olayına benzer yeni tezgâhlarla BDP’nin seçimleri boykot etmesi sağlanırsa demokrasimizin geleceği açısından çok tehlikeli bir durum ortaya çıkacak. İktidarda merkezci-devletçi konuma çekilmiş, gerilemiş bir AKP olacak ve dolayısıyla zaten şimdiden başlamış olan tepkiler artacak. Parlamento dışında ise, milliyetçi/ulusalcı, sözde demokrat, militan bir “parlamento dışı muhalefet” oluşmuş olacak. AKP kendi kazdığı kuyuya düşecek, tecrit edilmiş olacak, teslim alma operasyonu tamamlanacak. Ondan sonra iktidardan indirmeye gerek bile kalmayacak.Böyle bir senaryo içinde Kürt sorunun nasıl bir hâl alacağı üzerine en başta Kürtlerin çok ciddi düşünmesi gerekir.

Meselenin bir başka boyutu ise, devlet ideolojisiyle ilgilidir. Gerek Koşaner’in tarihe el atması, gerek Yıldıray Oğur’un dünkü yazısından öğrendiğim eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un kitabı ve gerekse son zamanlarda “ulusalcı sol” yayınlarda görülen, Kemalist devlet ideolojisini tarih temelinde yeniden güçlendirme ve bu yolla çözülme sürecini durdurma yönünde artan çabalar dikkate alınırsa seçim sonrası fevkalade önemli gelişmelere aday gibi. Askeri vesayet bitmediği gibi tersine onun kendini restore ettiğini göreceğiz muhtemelen. Bu nedenle Türklük, milliyetçilik/ulusalcılık tartışmaları yeni boyutlar kazanacak.

İşte bu çerçevede Sayın Nur Vergin’in makalesi bana daha da önemli göründü.

“Bazı insanlar bu başlığı yadırgayabilir. Ona itiraz edenler de olabilir. Bir millete mensup olma fikrinin ve bağlılık duygusunun bir süreç sonucu meydana gelmediğini düşünenler, bunun her bir bireyin çocukluğundan itibaren izlediği güzergâh ve kişisel hayat hikâyesi uyarınca çoğu zaman farkına varmadan yavaş yavaş ortaya çıktığını kabul etmeyebilirler. Türk olmanın doğuştan sahip olunan bir vasıf olduğunu ileri sürebilirler. Türk olmanın ellenemez, değişemez ve somutlanması mümkün olmayan, neredeyse metafiziksel bir veri olduğu fikrini benimseyebilirler. Genetik ve irsî bir haslet olduğunu savunabilirler. Özcü yaklaşımlardan yana olanlar, Türk olmanın bir takım ırk özelliklerinden kaynaklanan bir nitelik olduğunu da belirtebilirler.(...) Türk olmayı kendi zihinlerindeki dapdaracık daireye hapsedip onu bunu, konu komşuyu ve kafalarındaki tarife tıpa tıp uymayan herkesi dışlamayı tercih edebilirler. Bu insanlara anlatacak meramım yok. Bu yazı çerçevesinde millet-milliyet-milliyetçilik konusunda akademik bir tartışmaya girerek entelektüellik taslamaya da niyetim yok.”

“Burada amacım, benim Rumelili bir Türk babadan olma ve Giritli bir Türk anadan doğma bir insan olarak Türk oluşumu şahsen peyderpey inşâ etmiş olmamla ilgili birkaç anımla beraber tespitlerimi paylaşmak. Bunu yaparken de soy sop özelliklerini suret-i katiyede gözardı etmemekle beraber, Türk oluşumun ailemin Türk olmasına indirgenmemesi gerektiğine ışık tutmak.

“İddiam şu ki, Türk oluşum sadece doğuştan gelen bir veri değil, bizâtihi hayat hikâyemin, yani biraz da tesadüflerin yol açtığı millî kimlik inşa sürecimde beni getirdiği nokta.İpek böceğinin kozasını örmesi misali, hayatım boyunca yavaş yavaş yaşadığım tecrübelerin, elde ettiğim bilgilerin, kazandığım aidiyet duygusunun, heyecanlarımın ve kaygılarımın benliğimi bir süre sonra karşı koyamayacağım bir şekilde zaptetmesi hadisesi. Duygu ile bilincin buluşması.”

Doğu Batı dergisinin son sayısında yer alan ve yukarıdaki girişle başlayan bu makalenin tam başlığı: Kişisel Tarih ve Kimlik İnşası: Nasıl Türk olunur?”

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.