04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

NARSİST, AZGIN VE ÇIKARCI HERİF

Hıdır Geviş

16 Kasım 2012 Cuma 06:18

Hep gözünüzün önünde olan insanlarla ilişkinizde kendini belli etmeyen bir yüzeysellik vardır... O insanın sizin hayatınızdaki rolü öylesine baskındır ki bu durum sizin O’nu anlamanızı güçleşir ve geciktirir. Bu nedenle anne babasını bile anlama konusunda geç kalan evlatların sayısı bir haylidir.... Bu denklemin çözümünü kolaylaştıran olgu ise özdeşleşmedir. Bir gün gelir, kendinizi o insanın yerinde bulursunuz... Belli noktalarda benzerliklerinizi keşfeder, aranızda bir aynılık hisseder ve ister istemez anlarsınız.

Mobil yaşam tarzı:
Anlamada gecikme sadece gerçek dünyayla değil, kurgu dünyasıyla ilişkide de kendini gösterir. Örneğin bu yıl 50. yılını kutlayan ünlü film karakteri 007 James Bond ile kişisel ilişkimde böyle bir geç anlama sözkonusu. Sinemanın bu en uzun ömürlü serisinin son filmi Skyfall’ı izleyene kadar bu karakterin bütün maceralarını sadece izleyip geçmişim meğer. Filme kaynaklık eden kitabın yazarı Ian Fleming’di ve Fleming evliliği kötüye giderken, düştüğü bunalımı aşmak ve kafasını dağıtmak için oturup James Bond’u yazmıştı. Ben de açıkçası aynı gerekçeyle James Bond’u izleyip kafamı dağıtıyordum: beni egzotik diyarlarda seyahate çıkaran, lüks içinde bir yaşam sunan, martiniler içiren, Bentley’e bindirip hız yapan, enfes yatlarla mavi denizlere açan bir adamdı Bond... Ta ki kendi gerçek hayatımdan bir şeyler bulduğum Skyfall’daki o sahneye kadar... O sahnede öldü bilinen Bond, Londra’ya geri döner, ancak kalacak bir yeri yoktur çünkü yaşadığı ev, hiçbir yakını olmadığı için satılmıştır. Burada 40’ını aşmış bekâr bir erkeğin yalnızlığıydı beni etkileyen. Bu yalnızlığın ona verdiği bağımsızlık, hafiflik, mobil bir yaşam tarzı gibi pek çok avantajın yanı sıra küçük ama çok etkileyici bir dezavantajı da vardı...

Bütün ilişkilerden bekâr bir erkek olarak çıkmak:
Aramızda oluşan bu basit bağ nedeniyle James Bond karakterini biraz daha eşelemek isterim. Bond’un azgın erkek imajından başlayalım... Bu imaj, Bond’un kadınlara diğer erkeklerden daha fazla düşkün olmasıyla ilgili değil, kadınlarla girdiği bütün ilişkilerden bekâr çıkmasıyla ilgili. Bu bir tercih de olabilir ancak Bond’un kadınlara karşı ciddi bir güvensizliği var. Bir kadınla yatağa uzandığında neme lazım diye yastığın altına 7.65’lik bir Walter PPK tabanca saklayabilir ya da Skyfall’da Severine’in bacağında bağlı Beretta gözünden kaçmayacak kadar şüpheci yaklaşır kadınlara. Ajanlığı gereği kendisinin de karşısındakinin de hep gizli bir ajandası vardır. İlişkiye girdiği kadınlara, geleceğini ipotek altına sokabilecek sözler vermez, ilişki nerde inceyse orda kopar. Güvendiği, bağlı olduğu, kendini adadığı, söz verip tutabildiği tek bir isim vardır, MI6, yani Britanya gizli servisi.

O bir süper kahraman:
James Bond’un izleyici tarafından bu kadar sevilmesi ve uzun ömürlü olmasının bazı formülleri var: Örümcek Adam, Süperman, Yarasa Adam gibi kahramanlara benzer bir süper kahramandır O. Tabii onlarla kıyaslandığında daha sahici duruyor... Süper kahramanların özel giysileri vardır, James Bond smokin, bilemedin takım elbise giyer. Süper kahramanların kimliği gizlidir, Bond, İngiliz gizli servisinin 007 olarak kayıtlı elemanıdır. Süper kahramanların özel güçleri vardır, Bond karşı konulmaz bir baştan çıkarıcıdır, cesurca blöfler yapar, bazen ağır yaralanır ve buna katlanabilir, iyi bir nişancıdır, hiç sektirmez... Süper kahramanların hikâyeleri bilimkurgu ögeleri taşır, Bond’un Skyfall’da sadece kendi elinde çalışan bir tabancası vardır. Süper kahramanlar gibi O’nun da Spectre, Smersh, Quantum, KGB/SVR gibi klasik düşmanları vardır.

Mağdur ama zamanın ilerisinde kadınlar:
Bond, sportmen, centilmen, biraz küstah, kendini beğenmiş ve yakışıklı bir erkek. Goldfinger’in lezbiyen karakteri Pussy Galore’u baştan çıkaracak kadar seksi... Sert, acımasız, romantik, işini yaparken hayatı yaşamayı asla ertelemeyen, tadını çıkaran bir hedonist. Bond’un “benim adım Bond, James Bond” diye yaklaştığı kadınlar da zamanın oldukça ilerisinde... Evet, çoğunun geçmişinde cinsel tacizler, erkeklerle arızalı ilişkiler var: Diamonds Are Forever’daki Tiffany, tecavüze uğramıştır ve bu durum onda erkek nefretine yol açmıştır. Skyfall’daki Serene bir genelevden gelmiştir ve kurtulmak istediği ruh hastası, güçlü bir erkeğin esiridir. Ancak Bond kadınları diğer filmlerdeki kadınlar gibi sadece mağdur değildir; hırslı, mücadeleci, kariyerist, gözüpek, erkeklerle yarışan ve en az Bond kadar çıkarı için her şeyi yapabilen kadınlardır.

Soğuk Savaş’dan hackerlar’a, zamanın trendleri:
Bond’u Bond yapan 2. sihirli formül ise hem sosyolojik olarak hem de siyasi olarak zamanın trendlerini birebir yansıtıyor olmasında. Batı dünyasının popülerlik kazanmış ortak dış politika değerleri, argümanları oradadır: Soğuk Savaş döneminde KGB ajanları ve Doğu Bloku şeytanlaşır... Yeni dönemde ise teröristler ve hackerlar...

Ve öyle görünüyor ki bu uyumsuz, fedakâr ve cins beyefendinin ömrü hepimizinkinden daha uzun olacak...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.