N.Ç.
Ahmet Altan-
02 Kasım 2011 Çarşamba 12:00
O, on iki yaşındayken onun bir ismi vardı, açıkça yazılabilen bir ismi.
İsmini on iki yaşındayken kaybetti.
Sekiz yıldır artık N.Ç. olarak bahsediliyor ondan.
Kimse bir kız çocuğunun adını kaybetmesini yadırgamıyor.
Hayatın içinde bir “rumuza” dönmesine şaşırmıyor.
Her şeyi bir yana bırakın sadece bir çocuğun “adını çalmak” bile çok ağır bir suçtur bence, sırf bunun için bile buna sebep olanlar ağır cezalara çarptırılmalıdır.
Ama çarptırılmazlar.
Üstelik adını değil her şeyini çalarlar çocuğun ve gene de kolayca sıyrılırlar işin içinden.
Yıllarca önce Adana’da küçük bir çocuğun başına da aynı şey gelmişti.
Gene yazmıştım.
Sonra mahkûm oldum hakaretten.
Sanıkların hemen hepsi “devlet görevlisiydi” ve her şeyin beş altı yaşındaki çocuğun “kendi isteğiyle olduğu” söylenmişti.
N.Ç’nin sırayla ırzına geçen yirmiden fazla erkek de, “kızın her şeyin farkında olduğu” gerekçesiyle en alt sınırdan cezalandırıldılar.
Yargıtay da onayladı bu anlayışı.
Hukukumuz, şehrin ileri gelenlerinin “her şeyin farkında” olan çocukların ırzına geçmesine cevaz veriyor.
Bir ülkenin hukuku, sahipsiz çocukları değil de onların ırzına geçenleri korursa, o çocukları kim koruyacak?
Kime sığınacak o çocuklar?
Küçücük yoksul çocukları bulup onları “devlet görevlilerine” pazarlayanlar kimden korkacak?
Kimseden.
Rahatça satacaklar çocukları.
O küçük çocuklar “her şeyin” farkındaymış, onlar her şeyin farkında değiller, yoksul olduklarının, aç olduklarının, yiyecek bir şeylere, ekmeğe, paraya ihtiyaçları olduğunun farkındalar sadece.
Onlara kimsenin sahip çıkmadığının farkındalar.
Bizim hukuk da bunun farkında değil.
O çocukları korumak zorunda olduğunun farkında değil.
Tecavüzcüleri korumanın tecavüzleri arttıracağının farkında değil.
Allah bilir böyle kaç çocuk hoyratça harcanıp gidiyor bu ülkenin içinde.
İnsanlarına değil de “devletine ve devletinin görevlilerine” sahip çıkmak için kurulmuş bir hukuk sisteminin kaçınılmaz sonucu bu.
Burada kimsesiz yoksul çocuklar, isimlerini, bedenlerini, hayatlarını kaybederler.
Bir de üstelik “her şeyin farkında” oldukları söylenir.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, haklı bir isyanla “Yargı bu kararın utancı altında ebediyen lekeli kalacak” diye yazmış.
Bir “leke” olduğu doğru ama o “leke” sadece yargının lekesi değil, hepimiz lekeliyiz, çocukların başına böyle şeylerin defalarca geldiği bir toplumda kim lekeden azade kalabilir?
Bir konferansta konuştuğu için profesörleri, yazarları “örgüt üyeliğinden” hapseden, çocukların ırzına geçenlere ise şefkatle davranan bir hukukun, adaletin, yargının olduğu ülkede hangimiz lekesiziz?
Bir ülkede insanları hapse atıp, “onlara niye hapse atıldıklarını bile söylemeyen” bir hukuk sistemi varsa, tecavüzcülerden değil profesörlerden korkan bir hukuk sitemi varsa, bir davada uyduğu ölçüye diğer davada uymayan bir hukuk sistemi varsa, ırzına geçilen çocukları “her şeyin farkında” olmakla suçlayıp tecavüzcüleri kurtarmayı amaçlayan bir hukuk sistemi varsa kim lekelenmekten kurtulabilir?
Lekeli bir toplum bu.
Çocukların hayatlarını, bedenlerini, isimlerini çalan bir toplum.
“Her şeyin farkında” olan ama ses çıkarmayan bir toplum.
Kendi sessizliğinin ve insafsızlığının yükünü “her şeyin farkındalar” diye çocukların üstüne yıkan bir toplum.
Çocukları değil tecavüzcüleri koruyan bir toplum.
Çocukların birer “rumuza” dönmesini yadırgamayan bir toplum.
Bütün bunları bile bile hukuk sistemini hâlâ değiştirmeyen bir toplum.
Bir gün bu toplum kendi gerçeğiyle yüzleşecek.
O zaman önce hukuk sistemini değiştirecek.
O gün geldiğinde, çocuklar kurtulacak, günahlarımızın ve lekelerimizin tümünden değilse de bir kısmından aklanacağız.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.