MÜZAKERE FASILLARININ AÇILMASI GEREKİYOR
Günay Aslan
28 Şubat 2013 Perşembe 08:33
Aradan iki ay geçmesine rağmen Ankara-İmralı müzakerelerinde henüz bir fasıl açılmış ve görüşmeler dışında bir adım atılmış değil.
Sürecin doğası gereği müzakere fasıllarının tek tek açılması; her faslın kamuoyunda şeffaf bir şekilde ayrıntılı olarak tartışılması ve sağlanan uzlaşmanın ardından kapatılması gerekiyor ancak, AKP Hükümeti tam tersini yapıyor.
Hükümet yandaş medya üzerinden özellikle bütün müzakere fasıllarını açmadan önce kapatıyor! Böylece ‘çözüm sürecini’ başlamadan tamamlamış (!) oluyor.
Hal böyle olunca da ortada ne müzakere, ne fasıl, dolayısıyla ne de ‘çözüm stratejisi’ kalıyor. Bu gidişatın hayra alamet olmadığının ve böyle devam etmesi halinde yeni bir hayal kırıklığının kaçınılmaz olacağının bilinmesi gerekiyor.
BDP Eşbakanı Selahattin Demirtaş bundan olsa gerek dünkü grup toplantısında hükümeti uyarma ihtiyacı hissetti ve onu “kendi sorumluluğuna sahip çıkmaya” davet etti.
Bugüne kadar izlediği politika umut ve güven vermeyen hükümetin bu uyarıyı ciddiye alması, sorunun yaşamsal öneminin farkında olması, buna uygun davranması ve halkların ortak çıkarlarını gözeten bir anlayışla sürece yaklaşması gerekiyor. Bunun için de her şeyden önce kendi yol haritasını açıklaması ve müzakere sürecini resmen başlatması gerekiyor.
Ne var ki Başbakan Erdoğan, ‘teröristler sınırdan ikinci bir ülkeye gittiği anda bu süreç fiilen başlamış olacaktır’ diyor ve sürecin ‘fiilen’ başlaması için geri çekilmeyi şart koşuyor.
Bu aslında müzakere sürecini sabote etmek, bütün fasılları daha baştan bloke etmek anlamına geliyor.
Erdoğan bu kadarla da yetinmiyor:
“Biz, Kuzey Suriye gibi bir oluşuma Türkiye olarak müsaade edemeyiz; O bize farklı yetkiler, farklı haklar verir” de diyor.
Türkiye’nin Başbakanı ‘çözüm süreci’ adını verdiği bir süreçte üstelik Kürtleri ve Kürdistan’ı açık açık tehdit etmekte bir beis görmüyor. Bu tutumdan barış çıkacağına inanan biri varsa şayet onun aklına şaşmak gerekiyor.
Bu durumda elbette bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diye sormak, Erdoğan’ın alayı vala ile başlattığı İmralı Süreci’nden neyi murad ettiğine de bakmak gerekiyor.
Süreç başladığından bu yana katıldığım televizyon programlarında İmralı Süreci’nin Erdoğan’ın inisiyatifiyle başlamadığını aksine, başbakanın sürecin arkasından sürüklendiğini söyledim. Erdoğan’ın süreci başlatan ‘devlet aklına’ direnemediğini ancak, bunu içine de sindiremediğini belirttim.
‘Devlet aklının’ yeni temsilcisi MİT’i harekete geçiren şeyin de Ortadoğu’nun yükselen yeni yıldızı ‘müstakbel Kürdistan’ın olduğunu söyledim.
Evet, Oslo Süreci gibi İmralı Süreci’ni de bu gerçek tetiklemektedir. Görüşmelerin asıl amacı Türk devletinin daha doğmadan Kürdistan konusunda ön alması, süreci kendi çıkarlarına uygun bir aşamaya taşıması hedefidir.
Türk devletinin Kürdistan’ı bir baştan ötekine işgal etmesi, Kürtlere yeni bir ‘tedip ve tenkil’ operasyonları gerçekleştirmesi artık mümkün değildir. İç ve dış dengeler buna izin vermemektedir.
Bu durumda ‘müzakere ve uzlaşı’ geriye kalan tek seçenektir. Ancak AKP Hükümeti buna uygun bir parti, Erdoğan da uygun siyasetçi değildir. Başbakan daha düne kadar, “ben olsam Apo’yu asardım” diyor, BDP’ye karşı linç girişimleri sürdürüyor, Kürtlerin temel taleplerini reddediyor, İmralı kapılarının sonsuza kadar kapalı kalacağı mesajını veriyor, Kürt sorunun çözüldüğünü, böyle bir sorunun olmadığını söylüyordu.
Bugün de bu noktada duruyor. Erdoğan’a bir gecede vahiy gelmiş, bütün düşünceleri değişmiş değil. Fakat dediğim gibi, Ortadoğu’nun, Kürdistan’ın ve Türkiye’nin şartları devleti, devlet de Erdoğan’ı zorluyor. Birşeylerin yapılması hem de kısa sürede yapılması gerekiyor zira, yarın ‘çok geç’ olacağa benziyor.
Sürecin hızlanmasının ve AKP açısından ‘teslimiyet’ anlamına gelen adımların hızla atılmasının nedenini burada aramak gerekiyor. Öte yandan AKP Hükümeti bir yandan görüşmelere izin veriyor, süreci destekliyor görüntüsü veriyor ancak, diğer yandan da bütün enerjisini Kürtleri birbirine düşürmeye, bölmeye veriyor.
Her aşamada İmralı’yı Kandil’in, Kandil’i BDP’nin karşısına dikmeye çalışıyor. Başaramıyor ancak, vazgeçecek gibi de görünmüyor.
AKP stratejisini Kandil- İmralı hattında sorun yaratmak, PKK içinde huzursuzluk çıkarmak ve BDP’yi baskılamak üzerine kurmuş görünüyor.
Onun İmralı Süreci’nden muradın bu olduğu anlaşılıyor.
Bu da önümüzdeki günlerde ciddi sorunların yaşanacağı ve sürecin tıkanacağı anlamına geliyor.
Her tıkanıklıkta devreye giren ve süreci kendi kontrolünde götüren ‘devlet aklının’ kalıcı bir çözüm mü yoksa tasfiye mi peşinde olduğunun test edileceği günler de böylece yaklaşıyor.
Fakat ne olursa olsun Kürtler birliklerini korudukları sürece hükümeti ve devletiyle Türkiye’nin tasfiyeyi gerçekleştirmesi imkansız görünüyor.
Kim ne yaparsa yapsın kalıcı, adil çözümün yolu Kürtlerin birliğinden ve dayanışmasından geçiyor. Bunun asla unutulmaması gerekiyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.