22 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır0°C
  • Ankara4°C
  • İzmir10°C
  • Berlin6°C

MUSUL KAVGASININ ASIL NEDENİ

Aslı Aydıntaşbaş

16 Ekim 2016 Pazar 11:04

Suriye ve Irak, aynı ‘başkanlık sistemi’ ya da eğitim meselesi gibi artık gündemimizin değişmeyen maddelerinden. Türkiye Avrupa Birliği hedefinden uzaklaştıkça, Suriye ve Irak’la hemhal olmak zorunda kalacak, bunu yaptıkça da mezhep gerilimleri ve terörü içselleştirmiş olacak. 

Peki Ankara’nın Suriye ve Irak’ta istediği nedir? Ben şahsen Lozan tartışmalarını anlamlı bulmuyorum. Mevcut iktidarda ne Lozan Antlaşması’nı değiştirecek güç, ne de yerine yeni bir paradigma oturtabilecek vizyon görüyorum. 1923’te kurulan ulus-devleti beğenmeyip yerine yeniden imparatorluk kurma hayali, bedava. Herkes hayal kurabilir. Ben de ileride Hollywood’da aktris olmayı düşünüyorum! 

Ancak bir de hayatın (ve bu coğrafyanın) gerçekleri var. O gerçekler bize ideolojik olarak liyakat esaslı bir yapıya sahip olmayan, iç barışını sağlayamamış, eğitim ve askeri kapasitesi hayli sınırlı bir Türkiye tablosu sunuyor. Bırakın ulus-devlet paradigmasını aşmayı, mevcut iktidarın geçmişten devraldığı ‘ceberut devlet’geleneğini bile değiştirme niyeti kalmamış gözüküyor. 

Haliyle, hayaller Osmanlı, gerçekler Keçiören realitesiyle sınırlı gözüküyor. 

Bu tabii Türkiye’nin kendi sınırlarının ötesinde hiçbir güç ya da etki alanı olmadığı (ya da olmaması gerektiği) anlamına gelmiyor. Kuşkusuz ki Türkiye, Suriye ve Irak coğrafyasında söz sahibi olmalıdır. Hele de oralarda kaos varken. Ama doğru olan, bunu yaparken Ankara’nın sadece askeri güç ya da müteahhitlik ağını değil, eskiden ‘softpower’ (yumuşak güç) diye övündüğümüz ekonomik kapasitesini ve demokratik çekim gücünü ortaya koymasıdır. 

Bugün ise Ankara, Suriye ve Irak vizyonunu üç temel ayak üzerinden kurguluyor. Birincisi askeri güç olarak alanda olmak; ikincisi, bölgedeki Sünnilerin hamisiolmak; üçüncüsü de PYD/PKK karşıtlığı. Bütün bunlar, yani Türkiye’nin‘genişlemek’ için kendine şiar edindiği bu 3 temel ayak bana sorarsanız ideolojik olarak zayıf. Ve Türkiye’nin iç dengeleri açısından yanlış. Bunlar ne IŞİD’in ideolojik çekim gücünü zayıflatmaya, ne de emperyal bir vizyonu yürürlüğe koymaya yeter. 

Musul meselesine gelince... Türkiye Musul operasyonunda olmalıdır. Buna itirazım yok. Ancak geçen hafta yazdığım gibi, Ankara’nın bu operasyonda yer almak için Bağdat’la kavga etmesi, sadece Sünni çıkarları için hareket ettiği ya da Kürt karşıtlığı yaptığı algısını yaratması, yanlıştır. (İbrahim Kalın son basın toplantısında Bağdat’la gerilimi bir nebze düşürmeye çalıştı.) 

Ayrıca nihayetinde bölgedeki tek Sünni güç Türkiye de değil. Ankara’nın Irak politikasının temel unsuru, Musul’un eski valisi Esil Nuceyfi ve erkek kardeşi. Türkiye, Irak siyasetini bu isimler üzerinden yürütüyor ve Barzani kontrolündeki Başika’da Haşd el-Vatani diye anılan bir Sünni milis gücünü eğitiyor. Ankara istiyor ki, bu güç Musul operasyonu ve daha sonra Musul’un yönetiminde yer alsın. Ancak Bağdat bu gücü (Türkiye’nin yanlış söylemleri yüzünden) kendisine karşıt ve Şii düşmanı bir yapı olarak görüyor. Ayrıca Bağdat, (Amerikalıların bilgisiyle) Musul’un IŞİD’den temizlenmesi ve yönetimi için 12 bin kişilik bir Sünni milis gücü eğitiyor. Hürriyet’ten Tolga Tanış’ın bu hafta ABD’li kaynaklara dayandırdığı habere göre, bunların 6 bini hali hazır eğitimde, 6 bininin de güvenlik yoklaması tamamlandı. Irak topraklarında ve Irak ordusunun yapacağı bir operasyonda Musul’un yönetimi, muhtemelen bu unsurlara kalacaktır.

Atlantik Konseyi’nden Aaron Stein, Musul işinde Ankara ve Bağdat arasındaki daha da önemli bir açmaza işaret ediyor. Stein’a göre Ankara artık Irak’ın toprak bütünlüğünden yana değil. Zaten Türkiye’nin Barzani’nin özerkliği bağımsızlığa çevirmesinden rahatsız olmadığını biliyoruz. Ancak Stein, Ankara’nın aynı zamanda Irak’ta özerk bir Sünni bölgesi fikrine de sıcak baktığını hatırlatıyor. Kürt bağımsızlığı da Sünni özerkliği de Ankara’nın Irak vizyonunun unsurları. 

Doğrusu Stein’ın bu saptaması, geçmişte bazı üst düzey yetkililerle Irak konusunda yaptığım sohbetlerle örtüşüyor. Irak’ın dağılması, gelecekte bir zorunluluk haline gelebilir. Komik olan, yıllarca özerklik ve federasyonu destekleyen ABD’nin bugün bu fikre karşı olması, yıllarca her söze ‘Irak’ın toprak bütünlüğü’ diye başlayan Ankara’nın ise Irak’ta bir Sünni devleti çıkması fikrine sıcak bakması...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.