MUSUL DÜŞERKEN: ORTADOĞU FATURASI...
Ali Bayramoğlu
13 Haziran 2014 Cuma 08:52
Musul'un düşmesi, Türk konsolosluk personelinin rehin alınması Güney ve Güneydoğu sınırlarımızın ötesinde yaşanan gelişmeleri ve oluşan siyasi dengeleri bir iç siyaset meselesi kadar önemli hale getirdi.
Nasıl bakmalı?
Şu bir kaç boyutun altını çizmekte yarar var:
1. Yaşanan gelişmeleri IŞİD'ten önce Irak'ın politik ve toplumsal dinamiklerine bakarak anlamaya çalışmakta fayda var. ABD'nin 2003'de Irak'a yaptığı müdahalenin 'entegre olmamış toplumsal bir yapıyı patlattığı ve bu anlamda hırpalayıcı bir enerjiyi açığa çıkardığı' çıplak bir gerçek. Yüzde 66'lik bir nüfusa sahip Şiilerin siyasi egemenlik alanı, Kürt egemenlik alanı, sünni Arapların varlığı ve bunlar arasında yaşanan keskin gerilimler Irak'ı uzun süredir 'siyasi cehennem'e çevirmiş durumda. Musul'un Irak merkezi güçleriyle çatışan sünni IŞİD militanları tarafından ele geçirilmesini önce bu parçalanma mantığıyla anlamlandırmak gerekir. Sünni-Şii gerilimi etrafında Sünni Arapların desteklediği bir gelişme yaşandığını teslim etmek gerekir.
Maliki'yle, Şii kontrolündaki Irak merkezi yapısıyla gerginlik gibi bunun Türkiye'ye yansıyan sonuçları dün olmuştur, yarın da olacaktır.
2. Bu siyasi cehennem sadece etnik ve mezhebi toplumsal grupların farklılaşması ve çatışmasından ibaret değil. Bu çerçevede kah Irak topraklarında üreyen, kah dışarıdan beslenen örgütler ve örgütlenmeler Irak'ta belirleyici bir rol oynuyor. İran'ın bir Şii zonu yaratma politikaları, El Kaide tipi selefi örgütlerin bulduğu hareket alanı, hem ABD'yle hem diğer yerel örgütlerle girdiği kanlı egemenlik savaşı son 10 yılın Irak öyküsünde çok önemli bir yer tuttu. Kürtler dışında Sünni topluluklar ile selefi örgütler arasındaki doğal temaslar kendi başına bir 'siyasi anlam' üretmeye başladı.
Geleneksel olarak İran ve Şii baskısı karşısında hassasiyet gösteren, Sünni güç dengesinin bozulmasını istemeyen, IŞİD gibi yapılar karşısında biraz da bu nedenle aktif bir tutum almayan Türkiye için bu paradoksun (özellikle selefi örgütler riski açısından) faturaları ortaya çıkmaya başlamıştır.
3. Suriye'de Irak'a benzer şekilde toplumsal, etnik, dini ayrışmaya dayalı bir öykü yaşanmaktadır. Benzer bir boşluk ve kaos hali, Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de dışarıdan da destek gören selefi grupların siyasi denklemde kendilerine yer bulmasına yol açmıştır. Nitekim bugün IŞİD (Irak'ta daha güçlü olmakla birlikte) Suriye'den Irak'a uzanan uzun bir hatta stratejik yer ve yerleşimleri denetleyen devletimsi bir güç haline gelmiştir. Bunun siyasi anlamı ise Cumhurbaşkanı Gül'ün 2013'te yaptığı uyarıda gizlidir: 'Radikal terör bulaşıcı bir hastalık gibi yayılıyor, böyle giderse Afganistan Akdeniz'e inebilir...'
Türk dış politikasının da yanlış ve eksik okumalarla bu tabloya dolaylı az da olsa katkıda bulunduğunu, bu tür gruplara önce dolaylı destek sağladığını, daha sonra Rojava'daki Kürt varlığını dengelemek için göz yumduğu gerçeğini teslim edelim ve şunun altını çizelim:
Bugün en büyük sorun odağı bu noktada oluşmaktadır. Selefi egemenlik arayışı, bölge dengelerini etkileme ve karşısına alarak Türkiye'ye bulaşma aşamasına gelmiştir.
Ve son söz:
Ancak Musul'un düşmesinin işaret ettiği asıl sorun, Türkiye'nin Suriye, Kürt ve Irak politikalarını ciddi olarak revize edilmesi gereğidir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.