22 Kasım 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara14°C
  • İzmir18°C
  • Berlin2°C

MÜSLÜMAN’IN BENCİLLİĞİYLE KARŞILAŞMAK

Mücahit Bilici-

12 Mart 2014 Çarşamba 09:51

Bugün yaşadıklarımız, siyasetin dindarların bir blok olarak kendilerini korumak için dışlarında yürüttükleri bir faaliyet olmaktan çıkıp, dindarlar-içi bir faaliyet hâline gelmesidir ve ‘teorideki-özne’ olan Müslümanlığın, pratikte karşıt taraftaki ‘dindar özneler’ olarak parçalanmasıdır. Şimdiye kadar sadece Allah’a veya dış düşmanlara (camide saf tutarak veya savaşta cephe oluşturarak) muhatap olan dindarlar, şimdi ilk kez birbirlerine karşı saf tutuyorlar, yani saflaşıyorlar. Dâhilde laikin, hariçte de kâfirin aynasında kendisini göregelmiş dindarların ilk kez birbirlerinin aynasında kendilerini görmelerinden kaynaklanan büyük bir dehşet yaşanıyor. Çünkü Müslüman’ın başka bir Müslüman’ın bencilliğiyle karşı karşıya gelmesi durumu sözkonusu.

Lakin Müslüman mide böyle bir şeyi hazma hazır değil. Daha önceki tüm karşılaşmalar üçüncü aktörlerin dolayımı ile olduğu için hakiki bir karşılaşma yaşanmamıştı. Şimdi harici bir iktidara karşı ortak bir muhalefetin bileşenleri olmaktan çıkıp, dâhili bir iktidarın anlaşamayan tarafları hâline gelindi. Böyle bir durumda karşıdaki ne kadar da çirkin görünüyor. Yaptığı herşey bir ihanet gibi geliyor.

Taraflardan biri şöyle düşünüyor: İslamiyet bir olduğuna ve hakikat değişmeyeceğine göre elbette ki İslamiyet karşıdakilerde olamaz. Zira biz İslamiyet adına hareket ediyoruz. Karşıdakilerin karşıda olması İslamiyet’e muhalefet etmelerine delildir. Hem zaten karşıda görebildiğin sadece menfaat ve ihanettir. Olayın sıcaklığı içindeki tarafların gözü sadece bunu görür başka türlü göremez. Karşı tarafın insaniyetine, İslamiyet’ine inanmakta güçlük çeker. Çünkü onların bildikleri Müslümanlar arası ihtilaflar retrospektif olarak tahlil edilmiş, hazmı kolay olacak şekilde paketlenip tarihin sayfalarında kalmış soğuk ihtilaflardır.

Sanılıyor ki geçmişte kötülük yapanlar, kötülük yapmak için kötülük yaptılar. Bizden ayrılanlar, bizden ayrılmak için ayrıldılar. Yahut istibdada müracaat edenler, istibdattan zevk aldıkları ya da canavar oldukları için istibdada tevessül ettiler. Hayır. Çoğu kez taraflar aynı idealler için birbirleriyle savaştılar. Nice diktatörler iyi niyetle zaruretten diktatör oldular. İçtihatları farklı idi ama yekdiğerlerine ölümüne düşman kesilebildiler. İşte bu acı gerçeği kabul etmek herhangi bir davanın tarihyazımı açısından kolay bir şey değildir.

Şimdiki trajik durumun bir sebebi de dindarların bir ihtilaf etiği geliştirme zaruretiyle yakın tarihte karşılaşmamış olmalarıdır. Başka din mensuplarının din savaşlarını aptallıklarına yahut ilkelliklerine yorup, kendi Peygamber’inin ashabı arasındaki acıklı muharebeler hakkında da qiyl-u-qal etmemek bu hâlden çıkış için yeterli değildir. Müslüman bir çoğulculuğa olan ihtiyaç en az buna zemin olacak daha geniş bir anayasa kadar zaruri hâle gelmiştir. Müslümanlar arası ihtilafların hakiki Müslümanlar versus hain zındıklar gibi bir ayırım eşliğinde okunmaması böyle bir çoğulculuğun ilk şartıdır.

Bugünkü nefret dili neredeyse Kemalist dönemde dışlanmanın yolaçtığı eşitlik ve çoğulculuğa rahmet okutur hâle gelmiş bulunuyor. Çünkü dindarlar eskinin devletsiz negatif çoğulculuğundan, yeni bir devletli pozitif çoğulculuğa geçişi henüz başaramadılar. Veya o geçişin sancılarını yaşıyoruz. Dini alet etmeden, karşı tarafı tekfir etmeden kavga edebilmek; yalana tenezzül etmeden sadece doğrularla vuruşabilmek hiç de kolay değilmiş. Ama şart! Bunun için önce herkesin içindekileri boşaltıp rahatlaması gerekiyor. Bu kaderin tasaffisine, şeffaflaşma diyebilirsiniz. İnşallah buradan hakiki bir demokrasiye çıkarız.

Hakiki bir demokrasinin amacı azınlığın yerine çoğunluğu koymak değil, kimsenin kimseye az ve kimsenin kimseye çok olamadığı bir ortam oluşturmaktır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.