22 Kasım 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara16°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

MUHALEFET, BİR İZAH ETSİN…

Hüseyin Gülerce

22 Mayıs 2013 Çarşamba 08:32

Geçtiğimiz cumartesi günü Yalova’da “akil insanlar” toplantısında bulunma fırsatım oldu. Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ve Hülya Koçyiğit kısa konuşmalar yaptıktan sonra katılanları dinlediler. Başkan Arıboğan, zaman zaman konuşulanlara cevaplar verdi. 

Toplantıda gördüm ki, heyete hemen her yerde şu sorular sorulmuş: “PKK neden çekiliyor? Onlara ne verildi? Hangi pazarlıklar yapıldı?” 

Gerçekten çözüm sürecinin bamteli, bu soruların ortaya koyduğu endişe ve kaygılardır. CHP ve MHP liderleri de zaten sürekli bu soruları gündemde tutuyorlar ve şunu söylüyorlar: “Barışı kim istemez? Ama bu sürecin ne olduğunu bilmiyoruz. Hangi sürece destek vereceğiz? Siz neyi görüştünüz, hangi ödünleri verdiniz veya vermediniz? Onu da kimse bilmiyor...” 

Birincisi, AK Parti böyle bir pazarlık yapmaz. Her fırsatta üniter devleti savunan, federal yapıyı tehlikeli bulduğunu ilan eden bir parti, Türkiye’yi bölecek bir yolun önünü neden açsın? Neden yapsın? İşte deniyor ki; “Başkanlık sistemi için, Erdoğan’ın başkan olması için...” İyi de bunu nasıl gizleyecek? Nasıl fark ettirmeyecek? Velev ki, bir pazarlık yapıldı. PKK, terörle elde edemediğini, yeni dönemde Parlamento’da nasıl elde edecek? Muhalefetten bir kişi, çıksa bize izah etse, AK Parti, milletin gözünün içine baka baka PKK’nın talepleri olan yasa tekliflerini, anayasa değişikliği maddelerini Meclis’e getirebilir mi? Bir daha soruyorum: AK Parti bunu niye istesin? Evet, diyelim ki bir pazarlık oldu, sürecin bilinmeyenleri var, hepsi sıra geldiğinde Parlamento çatısı altında ortaya çıkmayacak mı? AK Parti milletvekilleri, muhalefet partileri, kamuoyu, koskoca bir toplum bir yanlış yapılırsa, sessiz mi kalacak? Evet, bir daha soralım; AK Parti herkesin gözü önünde, iddia olunan “pazarlık” maddelerini nasıl işleme koyacak? Nasıl yasalaştırmaya çalışacak? Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli bize bunu izah etsin? İşin bu tarafını hiç gündeme getirmedikleri için CHP ve MHP’nin, “süreci bilmiyoruz, ne verildi açıklanmıyor…” itirazlarını ben samimi bulmuyorum. Sadece çözüm sürecini engellemeye, halkın kafasını karıştırmaya yönelik bir strateji olarak bakıyorum. Doğrusu, “hele bir bekleyelim, sıra Meclis’e geldiğinde yanlış yaparlarsa tavrımızı ortaya koyarız” demeleri gerekirdi… 

Yalova’daki toplantıda gördüğüm bir husus beni demokrasi adına yeniden umutlandırdı. Konuşmacıların neredeyse tamamı siyasi parti liderlerinin üslubundan şikâyetçi oldular ve bunun Ankara’ya iletilmesini talep ettiler: “Liderler, halkı birbirine düşürmeye yönelik konuşmalar yapıyorlar. Kavgada söylenmeyecek lafları söylüyorlar. Siyasetin dili bu olmamalıdır. Birbirleriyle alay edici, aşağılayıcı, rencide edici üslup yerine, kucaklayıcı, hoşgörülü bir dilin hâkim olması gerekir. Farklıların bir arada yaşaması savunuluyor, ama kutuplaşmayı ve gerilimi teşvik eden bir siyaset dili var… Balık baştan kokar. Siyasileri televizyonlarda dinleye dinleye geriliyoruz, huzursuz oluyoruz…” Söz alanlar sürekli bu minval üzerine konuşunca Başkan Arıboğan, nihayet dayanamadı ve şunları söyledi: “Her gittiğimiz yerde liderlerin üslubundan şikâyet var. Gördük ki, siyasetçiler, halkın gerisinde. Halk çok daha ileride...” 

Evet, toplum, parti liderlerinin birbirlerine nasıl hakaret ettiklerini değil, nasıl tokalaştıklarını görmek istiyor. Birbirimize saygı temelinde sağlanmayacak çözümler kalıcı olamaz. Çözüme giden yol; demokratik terbiyeden ve demokratik olgunluktan geçiyor...