MUHAFAZAKÂR KIRILMA
Ahmet Altan-
19 Ocak 2012 Perşembe 00:44
Politika, bir tercihler silsilesidir.
Seçtiğin amaç, o amaca ulaşmak için seçtiğin yöntem, amaca giden yolda seçtiğin müttefik, senin politikanı oluşturur.
AKP, demokrasiyi amaçlayan, bunun için Avrupa Birliği tarikiyle dünyalaşmayı yöntem olarak seçen, bu yolda dünyanın ve Türkiye’nin demokrat güçleriyle ittifak yaban, muhafazakâr tabanlı bir partiydi.
Tabanını muhafaza ediyor.
Ama politikasını, amacını, yolunu, müttefiklerini değiştirdi.
Şimdi, devletleşerek otoriterleşmeyi amaçlayan, yolunu Avrupa’dan ve gelişmiş dünyadan ayırarak askerîleşmeyi seçen, bu yolda da “eski devletle” ittifak kuran bir parti oldu.
Bu değişikliği, siyasette çok sık rastlanmayan bir hızla gerçekleştirdi.
12 Eylül referandumundan bu yana bir buçuk yıl bile geçmedi, o referandumdan önce AKP’nin söylediklerine, yaptıklarına, vaatlerine bakın, bir de bugüne bakın.
Bugün, Uludere katliamından sonra Genelkurmay Başkanı’na “teşekkür eden”, Kıbrıs’ta bir zamanlar kıyasıya mücadele ettiği Denktaş zihniyetini yücelten, Kürtlerin haklarını “sözde” bile savunmayan, darbe yasalarına dokunmayan, Avrupa Birliği kriterlerine omuz silken, Sayıştay Yasası gibi yasalarla orduya ayrıcalıklar tanıyan, andıç sanığı paşaları “tanırım, iyi paşadır” türü açıklamalarla kollayan, halkını değil devletini sakınan bir parti var karşımızda.
Bu, AKP’nin tercihi.
Onlara söyleyecek bir sözümüz yok.
Daha önce denenmiş olan bir yolu bir daha deneyip, oranın çıkmaz sokak olduğunu deneyerek öğrenecekler.
Burada önemli olan AKP’nin tabanını oluşturan muhafazakârlarla Kürtlerin bundan sonra ne yapacağı.
AKP’nin değişen siyasetine, amacına, müttefiklerine rağmen AKP’yi destekleyecekler mi yoksa AKP’yi yeniden eski haline dönmesi için zorlayacaklar mı?
Türkiye’nin kaderini belirleyecek soru bu bence.
Özellikle Uludere katliamından sonra Başbakan’ın ve iktidarının tutumu, başta Kürtler olmak üzere birçok insanın vicdanını yaraladı.
O yaralı vicdanlardan çıkacak ses toplumsal geleceğimiz için hayati bir önem taşıyor.
Elbette, Kemalist baskının acılarını unutamadığı için “iktidarda muhafazakâr bir parti olsun da ne olursa olsun” diyen çok kalabalık bir kitle var.
Ama bir de “vicdanı, haysiyeti, adaleti” ön plana alan, hayata sadece siyaset üzerinden değil “hakkaniyet” üzerinden bakan bir grup muhafazakâr insan da var.
O gruba dâhil olanların önemli örgütlerinden biri MAZLUMDER.
Dün, Uludere katliamı ile ilgili kapsamlı bir rapor daha yayınladı.
Yaşanan facianın birçok ayrıntısına değinirken hükümetin tutumunu da, “Uludere’de iktidarın kibrini gördük” diye değerlendirdi.
Otuz dört ölünün ailesine bir özrü bile çok gören bu “kibirden” hem gelenekleri, hem de inançları açısından rahatsız oldukları belli.
Uludere’de, bir gün önce 150 kişinin geçtiği yolda ertesi gün 38 kişinin bombalanmasından, yaralıları kurtarmaya askerlerin ambulans göndermemesinden, başbakanın “Elimizde dört saatlik Heron görüntüleri var” demesine rağmen o görüntülerin yayınlanmamasından, katliamın “sessizlikle” geçiştirilmeye çalışılmasından duydukları hoşnutsuzluğu raporlarında dile getirmişler.
Birçok muhafazakârın “iktidar” olma karşılığında benimsediği sessizliği MAZLUMDER reddediyor, dindarların çok iyi bilinen kalıbıyla söylersek, “dilsiz şeytan olmayı” içine sindiremiyor.
Aynı isyan, AKP’ye oy vermiş muhafazakâr Kürtlerde de görülüyor.
Uludere katliamından sonra yapılanları Kürtlüğe ve insanlığa hakaret olarak değerlendiriyorlar.
Sanırım, Başbakan’ın medyasının, 34 ölüyü bir kenara itip Başbakan’ı savunmaya sıvanması onları yaralayıp utandırıyor.
Eğer muhafazakâr kesimden “vicdanın” sesi güçlü bir şekilde çıkarsa, ya AKP kendine çeki düzen vermek zorunda kalır ya da alternatif bir siyasi hareketin tohumu toprağa atılır.
Bugün sessiz kalan ve AKP’yi hâlâ “kendi çocukları” sanan, onun “eski devletle” koyun koyuna girmesine aldırmayan dindarlarla muhafazakârlara, eğer izin verirlerse, onların meşrebine uygun bir soru sormak istiyorum.
Uludere katliamından sonra özür dilemeyen, ölenler için ortaklaşa bir duadan bile kaçınan, o insanları bombalayan ordunun liderine “teşekkür eden” Başbakan’ın yaptıklarını haklı gösterecek bir ayet, bir sure, bir hadis söyleyin.
“Muhafazakâr ve dindar” partiyi, eğer mümkünse kendi itikadınızca savunun.
Kendi itikadınız içinde bu davranışları savunmanıza elverecek bir “işaret” bulamazsanız, o zaman ya kendinizi ya partinizi iyi bir sorgulayın bence.
Bunu yapmadan önce de, 34 insanın ölümünü anlatan MAZUMDER’in Uludere raporuna şöyle bir göz atın.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.