MÜDAHALE’NİN BİÇİMLERİ
Murat Belge
18 Mart 2012 Pazar 07:49
Toplumda her zaman müdahale edilmesi gereken durumlar olur. Başka türlüsünü düşünemeyiz. Ve insanlar, tabii elinde bir yetki bulunduranlar, doğru ya da yanlış, müdahale ederler.
Ama bu müdahalenin bir üslûbu, bir yöntemi, hedefi vb. olur. Birkaç örnek üstüne konuşalım. Roma İmparatoru Büyük Konstantin Milano Fermanı ile bütün Roma’nın Hıristiyan olmasının yolunu açmıştı (313’te). Bundan âlâ “müdahale” mi olur? Sonuçları hâlâ “yaşanan tarih”. Ama Konstantin bunu nasıl yaptı? Milano Fermanı’nda “Herkes Hıristiyan olacak” mı dedi? Aklımız öyle işlediği için çok kişi öyle yaptığını sanır, oysa öyle değildir; Konstantin sadece Hıristiyan olmanın serbest olduğunu söylemiştir; “İsteyen olabilir” demiştir. Kısa zamanda görülmüştür ki, meğer neredeyse herkes istiyormuş.
“Herkes Hıristiyan olacaktır” demek bir müdahale biçimi; “İsteyen Hıristiyan olabilir” demek de bir müdahale biçimi. Ama aralarında çok önemli fark da var. Herhalde ikincisinin çok daha demokratik olduğu iddiasına itiraz eden çıkmaz.
Bunun daha “demokratik” olmasının ölçüsü ne? Birçok şey sayılabilir. Ben bu tartışmanın bağlamı içinde bir noktayı vurgulamak istiyorum: müdahale eden, burada, müdahale ettiği insanlara güveniyor. Bu son derece önemli.
Konstantin, Milano Fermanı’nı çıkarmadan önce, kendisi Hıristiyan olmuştu. Herhalde annesinin etkisiyle, ama aynı zamanda, Roma’nın çok-tanrılı inanç sisteminin iyiden iyiye çökmesiyle, kararını vermişti. Ferman’dan daha bir yıl önce, rakibi Maxentius’la savaşa girerken Hıristiyan olduğunun işaretlerini de vermişti. Demek ki, bütün “halkın” Hıristiyan olmasını da istiyordu. Ama kimseyi kulağından tutup “Çabuk, Hıristiyan ol!” demedi. Oraya buraya, “Tek yol Hıristiyanlık” diye levhalar da çaktırmadı. Bir kapı açtı, ardındaki manzaranın görülmesini sağladı. Bunun gerisini Roma halkının getireceğine güvendi. Haklı çıktı. İnsanlar sakin sakin o açılan kapıdan geçtiler. Kendi seçmeleriyle geçtiler.
Kemalizm’in Türkiye’de insanlara gösterdiği hedefin “muasır medeniyet seviyesi”nden daha somut, daha iyi tanımlanmış bir formülünü bilmiyorum. Böyle bulanık bir hedef olur mu, olmaz mı, ne anlama gelir, bunun tartışmasına girmeyelim; diyelim ki yeterli bir tanımdır.
Verdiğim örnek çerçevesinde, burada da yapılacak şey, o hedefe giden yolda engel varsa onları ortadan kaldırmaktı. Sözgelişi, klasik “tayyörlü ‘modern’ kadın”ın “tayyörlü” olmasını engelleyen bir şey mi var –“yasak”, “kural”, “yasa” anlamında? Onu kaldır, herkesin bu kılıkla özgürce dolaşabileceği ortamın oluşmasına katkıda bulun, bu tür tedbirler al. Ama “herkes tayyör giyecektir” deme. Dersen, birinci yöntemi yürürlüğe koymuş olursun. Zaten bugün dahi onun sonuçlarını yaşamaktayız. “‘Muasır Medeniyet Seviyesi’ne giden yol açılmıştır. Duyurulur.” Gerekirse, yolun nerede başladığı da tarif edilir. Ama “‘Muasır Medeniyet Seviyesi’ne giden yolun ağzında toplanılacak. Bilahare vatandaşlar mevcutlu olarak gruplar halinde sevk edilecektir” diyorsanız, aslında “muasır medeniyet”e ters düşen bir yöntemle “muasır medeniyet”e gitmeye kalkışıyorsunuz, demektir. O halde, zaten, “muasır medeniyet”in ne olduğu konusunda kafanız karışık, demektir.
Nitekim biz bunları yaparken Atatürk’ün yakın çevresi Mussolini hayranlarıyla doluydu. Onlar “muasır medeniyet”le Mussolini arasında bir uyuşmazlık görmüyorlardı.
Bu “dönüştürme amaçlı müdahale” durumlarında, gösterdiğimiz hedefe güvenmemiz gerekir. İnsanlar o hedefin özelliklerini görünce, orada bulunmak isteyecekler. Ya da, insanlara güveneceksiniz: “Bu insanlar (“benim halkım”, “milletim” vb.) aklı başında insanlardır. İyi bir şey görünce ona sahip olmak isteyeceklerdir.” Tabii en olumlu durum, ikisine de güvendiğimiz durumdur.
Bizim örneğimiz ise temelde bir “güvensizlik” üstüne oturmuştur. “Bu halk cahil, anlamaz!” Temel bakış biçimi budur. Bugün de budur.
“İşte hâlâ AKP’yi seçiyorlar! Bunlara mı güveneceğiz?” dediklerini işitir gibi oluyorum.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.