MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE
Roni Margulies
21 Aralık 2011 Çarşamba 04:30
Günde dört “rekât” namaz kılan bir arkadaşımdan söz etmiştim bir iki yazı önce!
Müslüman dostlarımdan, “Yine bizi güldürdün, Allah da seni güldürsün, rekât değil, vakit” diyen mesajlar aldım.
Oysa rekât ile vakit arasındaki farkı biliyordum.
En azından şu fıkrayı bildiğim için biliyordum.
Bektaşi yanında uşağıyla at sırtında giderken caminin önünden geçer. Günlerden cuma. Madem denk geldi, önünden geçiyorum, şurada bir namaz kılayım diye düşünür, girer, kılmaya başlar. Bir rekât kılar, tam kalkıp çıkacak, cemaat devam eder. O da eder. Tam kalkıp çıkacak, cemaat yine devam eder. O da eder. Teravih namazına denk gelmiştir, farkında değildir. Üçüncü rekâttan sonra sessizce çıkar, uşağına seslenir, “Sen atı bağla, ben devam edeceğim, bunlar benim kim olduğumu anladı, iş inada bindi”.
Mesaj gönderenlere, “Allah’ın dinsiz Yahudi komünisti namaz hakkında yazarsa böyle olur işte” diye cevap yazdım!
Ama bugün yine de Müslümanların işine burnumu sokmak istiyorum.
Önce niyesini söyleyeyim.
Sosyalistler arası iç tartışmalar çok ilgimi çekmiyor. Sosyalizmin sorunlarıyla ilgili teorik ve pratik konuları tartışmak elbet önemlidir. Teorinin değişen dünya ile ayak uydurmaya devam etmesini, stratejik anlayışların somut taktik adımlara dönüştürülmesini sağlamak için önemlidir.
Ama sosyalizmin sorunları, özellikle de taktik sorunları, kâğıt üzerinde çözülmez. Kimin haklı, kimin haksız olduğu büyük mücadeleler içinde, kitleler harekete geçtiğinde ortaya çıkar.
Ve zaten sosyalizmi, tartışanlar değil, bu büyük emekçi kitleler yaratır.
Tartışanlar iyidir, güzeldir, ama sosyalizmin öznesi bu kitlelerdir.
Güzel yurdumuzda bu kitlelerin büyük çoğunluğu kendisini şu veya bu şekilde Müslüman olarak tanımlar, düşünce dünyası az veya çok bu tanım doğrultusunda oluşur, davranışlarını az veya çok bu tanıma uydurmaya çalışır.
İslam’la ilgilendiğim için değil, sosyalizmin öznesi olan bu kitlelerle ilgilendiğim için, Müslümanlar arasındaki tartışmalar ilgimi çeker.
Ve Müslümanlar arasında yoğun bir tartışma dönemi yaşandığı, bu tartışmanın giderek daha da yoğunlaşacağı çok açık.
Yoğunlaşacak, çünkü iktidardaki Müslüman ile yoksul Müslüman arasındaki uçurum büyümeye devam edecek.
AK Parti hükümetinin hem MÜSİAD patronunu hem o patronun düşük gelirli işçisini temsil etmediği, hem Anadolu kaplanlarını hem yoksul Anadolu köylüsünü temsil edemeyeceği, giderek daha çok sayıda Müslüman’a malum olacak.
“Komşusu açken gerçek Müslüman cip kullanır mı” sorusu epey zamandır soruluyor. Sorular giderek çoğalacak, çeşitlenecek.
Bunu şimdilik en açık şekliyle İhsan Eliaçık gündeme getiriyor:
“Şu anda iktidar benim de geldiğim köktendir. Cumhurbaşkanıyla tanışıklığımız, oturup çay içmişliğimiz var. En azından 20-25 milletvekili arkadaşım. Ama çizgiyi çiziyoruz ve diyoruz ki siz öbür taraftasınız. Ebuzer-i Gifari’nin Muaviye’ye dediğini diyoruz: ‘Senle aynı Kıble’ye dönmüş olabiliriz, aynı namazı kılmış olabiliriz, ama bundan böyle sen çizginin öbür tarafındasın.’ Çünkü servet ve iktidar sahibi. Ve bunu halktan, hakkı olanlardan saklamış, kendine kenz ediyor. Şu anda da aynı şey yaşanıyor. Alınteri dökmeden, sadece kamu imtiyazını kullanarak zenginleşmiş, karısına cip alıyor. Bir zamanlar ‘Sınırsız ve sınıfsız İslam toplumuna doğru’ diye duvarlara yazdığımız bazı arkadaşlarımız, kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenlerine dâhil olmuşlar.”
Ama İhsan Bey’in ulaştığından, ulaşabileceğinden çok daha yaygın bir rahatsızlık olduğu belli.
Örneğin, İHL Sözlük (İmam-Hatip Lisesi) adlı internet sitesinin kurucusu ile bir yöneticisi şöyle diyor:
“Birçok Müslüman genç iktidar sahibi olmaktan rahatsız. ‘Biz ötekiyken daha iyiydik, merkezde değilken kardeşlik duygumuz daha yüksekti, dün kızdığımız şeyleri bugün biz yapıyorsak yanlış giden bir şey var’ diyorlar.. Tepki, mücahitlikten müteahhitliğe geçişe.. Bunu dillendiren gençler İslamî camiada pek sevilmiyor. ‘Daha ne istiyorsunuz ki?’ diyorlar. Ben Başbakan için ‘Türkiye A.Ş. CEO’su’ dedim, daha ne diyeyim!”
Tartışma sürdükçe, Müslümanlar arasındaki gerçek bölünmenin ‘Sen Süleymancısın’, ‘Sen Menzircisin’, ‘Sen Nurcusun’ olmadığı; sınıfsal çelişkilerin çok daha önemli ve gerçek olduğu giderek daha görünür hale gelecek.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.