MOSKOVA TROYKASININ ZAYIF HALKASI: TÜRKİYE-İRAN REKABETİ
Zülfikar Doğan
04 Ocak 2017 Çarşamba 09:56
Rusya, İran ve Türkiye 22 Aralık 2016’da açıklanan sekiz maddelik Moskova deklarasyonu ile Suriye’de önceliklerinin askeri değil siyasi çözüm olduğunu, bunun için ortak hareket edeceklerini ilan ettiler. Türkiye, Moskova deklarasyonu ile 2011’den bu yana Suriye’deki tezlerinden vazgeçerken Esad yönetimini tanımama ve rejimi devirme iddiasını da terk etti.
CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak 27 Aralık 2016 tarihli haftalık değerlendirme raporunda Moskova deklarasyonu ile “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetlerinin Suriye politikasının iflasının tescil edildiğini” belirtti.
Raporda, “Hükümet Suriye konusunda bizim CHP olarak baştan itibaren savunduğumuz noktaya geldi. Süreç bizi haklı çıkarttı. Esad’ı üç ayda devirip Emevi Camisi’nde Cuma namazı kılmaya heves eden Erdoğan ve AKP hükümeti Şam’a heyet göndermemizi, çözüm arayışlarımızı, Suriye politikasına yönelik eleştirilerimizi hainlik olarak nitelendiriyordu” görüşüne yer verildi. Toprak gelinen noktada Suriye başta olmak üzere bölge coğrafyasında Rusya ve İran’ın etkinliğinin artığını, hükümetin de bunu kabullendiğini savundu.
Moskova troykasının “en zayıf halkası” olarak Türkiye-İran rekabeti gündeme geliyor. Irak ve Suriye’de düne kadar karşı saflarda olan Türkiye ve İran bölgesel rekabetin yanında Kafkaslar ve Orta Asya’da da güç mücadelesinde. Bu yüzden iki ülkenin Suriye’de uyumlu ve birlikte hareket etmesi zor görünüyor. Troykanın iki ülkenin rekabeti nedeniyle sorunlar yaşayacağını bugünden öngörmek yanlış olmaz.
Suriye’de ilan edilen ateşkes anlaşmasında İran’ın yer almaması bu açıdan önemli. İran ve Türkiye, bölgedeki siyasi ve askeri mücadeleyi ağırlıkla “mezhep ekseni” ve Şii-Sünni yaklaşımı çerçevesinde yürütüyor. IŞİD ve El Nusra’yı dışarıda bırakan ateşkes anlaşmasına imza atan yedi cihatçı örgütün tümü Sünni Selefi örgütler.
İran, Hizbullah başta olmak üzere Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de ve diğer bölgelerde Şiilere destek veriyor. Suriye de prestijini ve Şii gruplardan gelebilecek olası tepkileri gözeterek Sünni cihatçı örgütlerle varılan ateşkes anlaşmasında resmi olarak yer almadı. Dolayısıyla o örgütleri muhatap almadı.
Gelinen noktada Türkiye’nin bölgesel liderlik iddiasının “tamamen geçersiz kılındığını” dile getiren Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. İlhan Uzgel’e göre, Suriye’de ABD’siz çözüm çok zor. Türkiye’nin Orta Doğu siyasetini Esad’ın gitmesine endeksleyerek en başında hata yaptığını vurgulayan Uzgel Suriye’de hem Esad’ın hem PYD’nin hem de IŞİD’in aynı anda tehdit olarak tanımlanmasını “dış politikadaki en irrasyonel yönelimlerden birisi” olarak görüyor.
Türkiye dile getirilen bu hatalar sonucunda şu anda İran karşısında eli zayıflamış, Rusya’nın dediğini yapan, Putin’in sözünden çıkmayan “uslu çocuk” görünümü sergiliyor. İran ise bölgesel dengelerde güç ve etkinliğini artırmanın verdiği öz güvenle hareket ediyor.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi (USAK) uzmanlarından Dr. Kerim Has 20 Ocak 2017’de Kazakistan’ın Başkenti Astana’da yapılacağı açıklanan Putin-Erdoğan-Ruhani zirvesi ile ilgili Twitter mesajlarında “Rusya’nın, Türkiye’yi yanına çekerek, İran’ı dengeleme” yoluna gittiğini vurguladı. Dr. Has, Rusya’nın “Büyük Avrasya Ortaklığı” olarak adlandırdığı sürece 2017’de stratejik vizyon kazandırmaya çalışacağını, bu çerçevede Tahran’ın askeri üslerini Rus uçaklarına açabileceğini savunuyor. İran’ın da buna karşılık Ermenistan üzerinden Kafkaslarda, Türkmenistan ve Tacikistan üzerinden de Orta Asya’da etkinlik alanlarını genişletecek adımlara yöneldiğini dile getiriyor.
Moskova deklarasyonunda Rusya ve İran ile birlikte hareket eden Ankara Suriye’nin yanı sıra Irak’ta ve giderek Orta Doğu’da gerilerken eş zamanlı olarak Kafkaslar ve Orta Asya’da da İran karşısında mevzi kaybediyor.
Nitekim TSK’nın Musul operasyonuna katılmasında ısrar eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu çıkışı, İran ve Irak’ın ortak tepkisiyle püskürtüldü. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin örtülü şekilde tehdit içeren “Irak yönetiminden izin ve onay almaksızın üçüncü bir ülkenin müdahalesi, çok tehlikeli sonuçlar yaratır” sözlerine Erdoğan sessiz kaldı.
Irak Başbakanı Haydar El Ebadi’nin “İstemeyiz ama gerekirse Türkiye ile savaşırız” sözlerine, “Haddini bil, muhatabım değilsin! Benim seviyemde, kalitemde ve kalibremde değilsin” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Aralık 2016 akşamı seviye ve protokol kurallarını bir kenara bırakarak Irak Başbakanı Ebadi’yi arayıp telefonla görüştü.
Ebadi’nin mevkidaşı Başbakan Binali Yıldırım’ın yerine Irak Başbakanı ile kendisi görüşen Erdoğan bu hareketiyle Bağdat’ın arkasında duran İran ve “muhatabım değilsin” dediği Irak Başbakanı karşısında tıpkı Suriye’deki gibi geri adım atmış oldu.
20 Ocak’taki Astana zirvesinde İran’a karşı yeni destek arayışına giren Erdoğan Suriye’deki “eski müttefikleri” Suudi Arabistan ve Katar’ın da toplantıya katılmasını önerdi.
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Hüseyin Bağcı Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmede “Katar ve Suudilerin Astana’ya davet edilmesi, işi sulandırır” derken, “ABD’nin olmaması önemli bir eksiklik. Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasına kadar geçecek sürede ne adım atılacağını göreceğiz. Suriye hükümeti Moskova deklarasyonuna memnuniyetini açıkladı ama Türkiye’ye güvenmediğini de ilan etti. İran Suriye’de Devrim Muhafızları’yla var ve Hizbullah’ın da arkasında. Türkiye, İran’ın desteklediği Hizbullah’ı terör listesine koyduramadı. PYD’yi de koyduramadı. Oysa hükümet inkâr etse de Türkiye’nin desteklediği bilinen El Nusra terör listesinde. İran için Hizbullah neyse Türkiye için de El Nusra’nın o olduğu algısı önemli. Bu, Türkiye için iyi bir görüntü değil.” diye konuştu.
“Putin çok iyi bir satranç oyuncusu” diyen Prof. Bağcı şöyle devam etti: “Putin Erdoğan’ı yanına ve kontrolüne aldı. Erdoğan’a hem güç kazandırıyor hem istediğini yaptırıyor. ABD’den sınır dışı edilen Rus diplomatlar konusunda aldığı kararla Obama yönetimini sıfırladı, yok saydı. Trump’a zeytin dalı uzattı.”
Suriye’de çözümün yeni rotası Moskova ve Astana’ya kaysa da sürecin başarıya ulaşmasında Türkiye ve İran arasındaki rekabetin zinciri kopartıp kopartmayacağı önemli.
İran Savunma Bakanı General Hüseyin Dehgan’ın 28 Aralık’ta Rus televizyonuna verdiği mülakatta, Suriye’de çözüm sürecine Suudi Arabistan’ın katılmasına izin verilmemesi gerektiğini ifade ederek Erdoğan’ın önerisine karşı çıkması dikkat çekici. General Dehgan’ın Moskova mutabakatına rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Şam yönetiminin izni ve onayı olmadan Suriye topraklarına girmesini bu ülkeye tecavüz olarak nitelemesi de İran’ın Türkiye’ye bakışını ortaya koyması açısından önemli bir mesaj. (Al Monitor)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.