22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

MİSYON TOPLUMU

Murat Belge

06 Aralık 2011 Salı 00:08

Bir Anadolu kentinde bir panelde, çeşitli konular arasında, Ermeni Kıyımı da konuşuluyor. O tarihte sorunlar da, insanlar da, şimdilerde olduğu kadar kızışmamış. Kıyım konuşmasına rağmen, kavga olmuyor. Sonra akşam yemeği. O kentten bir dinleyici (bir işadamı) soruyor: “Ermeni Kıyımı olduğunu kabul edelim, edelim ama, bunun Türkiye’ye ne faydası olacak?”

Son bir iki gündür bu “fayda” kaygısının özellikle medyada ve hukukta yol açtığı tahribat üstünde durmuştum. Gene “fayda”... Nasıl bir “fayda” bekliyor bu işadamı? Kıyım olduğunu kabul edince ne olacak? Balıklar mı çoğalacak, meyveler mı büyüyecek? Fabrikalar daha iyi çalışacak mı? Yoksa Türkiye’ye büyük bir ödül mü verecekler?

Bilginin doğrusunu aramanın, bulunca ondan korkmanın, eleştirel, önyargısız bir zihne sahip olmanın, her durumda nesnel gerçeklikten yana olmanın, şu yukarıda saydığım çeşitten ölçülebilir, sayılabilir, tartılabilir “fayda”ları yok. Aslında onlardan çok daha faydalı, çünkü olgun ve gelişkin bir insanın yetişmesinin yolunu açıyor. O insan yetişince bütün ölçülebilir, sayılabilir, tartılabilir “nimet”lere kavuşmak kolaylaşıyor. Bu nimetlere bizden önce ve bizden daha büyük miktarda kavuşanlar, önce bunları üretecek zihnî yetilerin önündeki her türlü engeli kaldırmışlardı.

Bu demirin nasıl dövüldüğü alan eğitimdir. A’dan Z’ye eğitim. Bu alanda, öncelikle bu alanda, bilgi üretilir ve sunulur. Bilginin “faydalı”sı, “faydasız”ı veya “zararlı”sı yoktur. Bu gibi sıfatları takmak, bakış açısına göre ve bakanların öznel değerlendirmelerine göre değişebilir. “Bu yağmurun yağması bizim için iyi oldu/ kötü oldu” diyebiliriz. “Bizim için” öyle olabilir ama yağmur kendisi iyi ya da kötü değildir. Ayrıca “bizim için” faslının da bir kesinliği yoktur. Pikniğe gitmeye hazırlanıyorsak yağmurdan mutlu olmayız, ama yağmur yağmurun getirmesi beklenen faydaları getirmiştir, bizim pikniğimize engel olsa da.

Bu “fayda” konusunu hem çarpık çurpuk bir hale getirip hem de o çarpık haliyle mutlaklaştırdığımız için, “fayda” nosyonunu adamakıllı abartıp gerçekliği de faydaya paspas yaptığımız asıl alan, eğitim alanıdır. Onun son noktası, akademik hayat da, bu anlayıştan alacağı payı alır. Hep almıştır. Eğitim aygıtının nihai amacı bir “millet-yetiştirmek” olduğu için, “milli fayda”cılar bu alanda iyiden iyiye pervasızlaşmış ve gerçekliğin altını üstüne getirmişlerdir. Yutturmaya çalıştıkları kaba saba, şoven milliyetçiliği kabul ettirmek, belirli bir otoriteyle sunulan her şeyi sorgusuz ezberlemeye koşullanmış bir zihnî yapı gerektirdiği için, eğitimin ilk kademelerinde bunu yaratır ve sonraki evrelerde, böylece hazırlanan kabın içini “Tarihe şan veren Türk”ün ve dünyaya bedel olan Türk’ün ve Türk’üm dedikçe mutlu olan Türk’ün başarılarıyla doldururlar.

Bütün bunlar, bir iki gündür vurguladığım o “misyon”un gerekleri ve sonuçları. Dünyada “ferah toplumu”, “tüketim toplumu” gibi sıfatlarla sınıflandırılan toplum biçimleri var. Bizimkini de “misyon toplumu” diye bir kategoriye koyabiliriz belki. Yanında kimler olur, şimdi düşünemiyorum, ama çok kalabalık olmasa da, birileri vardır mutlaka.

Bunun gibi bir kategori de “geçiş toplumu”. Ama adını böyle koyunca, sanki bir paradoks çıkıyor ortaya. Sıfatı “geçiş” olan toplum, hep o haliyle kalıyor; geçiş bir türlü tamamlanamıyor. Bizim “misyon toplumu” oluşumuz da böyle (“misyon” zaten bir “geçiş” olduğu için aradaki özdeşlik de güçleniyor).Tamamlanamayan bir “misyon”un (“Mission Impossible) ebedî taşıyıcısı, bir türlü bitemeyen bir “geçiş”in yorulmak bilmeyen yolcusuyuz –ya da öyleydik.

Misyon” sürdükçe başımızdaki “vasi”ler, “geçiş” sürdükçe önümüzden yürüyen kılavuzlar, bekçisi oldukları misyon ve geçişle birlikte kendilerini de ebedileştiriyorlardı. Onlarla aramızdaki ilişkiyi de bu şekilde donduruyorlardı. Hep birlikte, antik çağdan kalma rölyeflerde ebediyen yürüyen ve ebediyen olduğu yerde çakılıp kalmış figürlere benziyorduk. Bir süredir “normalleşme” çabalarımız arttı. “Misyon” falan değil de, sadece toplum olma ihtimalimiz güçlendi.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.