22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara11°C
  • İzmir17°C
  • Berlin-2°C

MİLLİYET’İN HABERİ VE İMRALI

Kadri Gürsel

03 Mart 2013 Pazar 08:32

Önce “İmralı tutanakları” haberi için Milliyet’i ve haberi yazan Namık Durukan’ı kutlamak gerekiyor. Bir gazetenin temel misyonu haberciliktir ve Milliyet bu görevini ziyadesiyle yerine getirmiştir.

Bu gazetecilik başarısı karşısında bazı medya organlarına “Sabotaj” ya da “Derin güçler devrede” şeklindeki manşetleri attıran refleksin gazetecilikle herhangi bir alakası yoktur.

Kamuoyu İmralı’da nelerin konuşulduğunu bilmeli. En sağlıklı ve dayanıklı çözüm, en katılımcı, en şeffaf süreçlerden çıkar. Yeter ki barış ve çözüm isteğinde samimi olunsun.

Nihayetinde Milliyet’in haberi, İmralı’daki müzakerenin iki yüzünü de kamuoyuna gösterdi.

Ön yüzde, barış ve çözümü ilgilendiren, mütekabiliyet esasına dayalı bağımsız bir süreç sistematiği var.

Önce Öcalan’ın sözlerini hatırlayalım: “Komisyonlar kurulacak. Hakikat Komisyonu da kurulacak. Akil adamların denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz.”

Öcalan’ın bu ifadeleri, PKK’nın silah bırakmak ve çekilmek gibi büyük adımları, hükümetten eş değerde bir karşılık beklemeden, adeta öncelikle atmak üzere olduğu yolunda, iktidar ve medyası tarafından yaratılmaya çalışılan izlenimin geçersizliğini ortaya koyuyor.

Bir “iletişim stratejisi” söz konusuydu ve hedefi, “İktidarın İmralı’da teröre taviz vermediği” algısını yaratmaktı.

“İmralı süreci”nin, sonbahardaki muhtemel anayasa referandumunda iktidara sandık hasarı vermesi önlenmek isteniyordu.

Başbakan’ın “Süreç çekilmeyle başlar” şeklindeki ifadesi, aslında en başından itibaren başarısızlığa mahkum olan bu stratejinin ürünüydü.

Bilinmeli ki 30 yıldır süren bu çatışmanın net bir galibi ve mağlubu yok. Dolayısıyla taraflardan birinin çıkıp “galip rolü” oynaması inandırıcı olmaz.

Yenişemeyenlerin barışması sürecinde, adımların karşılıklı olarak belirli bir otonom mantık silsilesi içinde atılmasına dayanan “müzakere gerçeği” nasılsa ortaya çıkacaktı.

En iyisi, barış sürecinin sandık hesaplarından muhafaza edilerek yürütülmesi ve iktidarın herkesi bunun doğruluğuna inandırmasıdır. Milliyet’in haberi işte bu şansı doğuruyor.

Şimdi gelelim İmralı’daki müzakerenin “arka yüzüne”.

Öteki yüzde, iktidarın barış ve çözümle hiç ilgisi olmadığı halde getirip sürece dahil ettiği “başkanlık sistemi” ısrarı var.

Öcalan konuşuyor:

“Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına gidebiliriz.”

Demokratik ya da otoriter olanı fark etmez, herhangi bir başkanlık rejiminden en çok zarar görenin Kürt siyaseti olacağı kesin. Çünkü meclisin azınlığa mahkûm partileri, barıştan sonra parlamenter sistemde nasıl koalisyon hükümetlerine katılarak ülke yönetiminde söz sahibi olma şansını yakalayacaklarsa, başkanlık rejiminde bunu ebediyen kaybedecekler.

Kürt hareketi, Türkiye’nin eksik ve sakat bile olsa bir demokrasi olarak tanımlanmasını imkansız kılacak bir başkanlık rejiminin suç ortağı olmayı reddetse, bunun maliyeti, çözümsüzlük ve savaşın sürmesi mi olur? Hiç sanmıyorum.

İktidar sırf başkanlık olmadı diye barış sürecini bitirmeye cesaret edebilir mi?

Barış ve çözüm başka, başkanlık başka...

Muhatabın barış karşılığında demokrasiden vazgeçmeye zorlanması hangi ahlaka, hangi vicdana sığar?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.