MESELE ÇOCUK DEĞİL, İKTİDAR
Nuray Mert
11 Nisan 2016 Pazartesi 11:10
Kısaca “Karaman’daki olay” diye tabir edilmeye başlanan, bir özel kurumda yaşanan çocuk tacizi ve tecavüzü olayı bakın ne noktaya geldi. Ana muhalefet partisi ve genel olarak muhalif çevreler, konunun üzerine seviyeli ve ciddi biçimde gitmeyi başaramadı. O da yetmedi, ana muhalefet lideri kelimenin tam anlamı ile “düşüncesiz” bir laf etti, ortalık iyice karıştı. Yapacağı en iyi şey, “Bir kadın bakan için yanlış anlamaya yol açabilecek bir tabir kullandım, yanlış oldu” demek iken, olayın üzerine gitti. İktidar partisi zaten muhalefeti köşeye sıkıştırmak için fırsat kolladığından, bu olayı ganimet saydı. Yetmedi, Cumhurbaşkanı, muhalefet liderini “yok hükmünde” ilan etti. Aslında zaten, Cumhurbaşkanı için de, iktidar partisi için de “muhalefet” yok hükmünde veya “tümden yok olsun” hükmünde.
Bu arada, tartışmanın daha doğrusu didişmenin çıkış noktası olan vahim olay kaynayıp gidiyor. “Kadın bakanın çiğnendiği iddia edilen onuru” konusu çoktan tecavüze uğrayan çocuğun (çocukların) meselesinin önüne geçti. Dahası, kadın bakanın kendisi, “Bırakın beni, çocuklarımızın korunması konusu daha önemli” demek yerine, olayın bu mecraya girmesi ve partisinin onu sorumluluğundan kurtarma çabalarından son derece hoşnut görünüyor. İşin en acı tarafı da bu.
Hapiste diye...
Oysa, kim ne derse desin, böyle bir olayın yaşandığı kurum sorgulanır, aman “kuruma zarar gelmesin” kaygısı öne geçmez, geçmemeli. İktidarda olan, böyle bir kurumu himaye şeklinde algılanacak tavırlardan kaçınır, kaçınmalı. Onun ötesinde, konu derinleşir, dindar veya değil, çocuklara ilişkin tüm kurum ve uygulamalar mercek altına alınır. İş “tecavüzcü hapiste” diye kapatılmaya çalışılmaz, çalışılmamalı.
Bu tür olaylar, dünyanın her yerinde, her tür kurum ve çevrede yaşanıyor, birincil mesele kurumun “dindar” bir kurum olması olmayabilir. Nitekim, tüm dünyada, çocuk taciz ve tecavüz olaylarının pek çoğu herhangi bir dinle alakası olmayan kurum, çevre ve ortamlarda yaşanıyor. Bu türden suçlara eğilimli insanlar, dindar veya değil, çocuklar ile ilgili meslek ve kurumlarda istihdam imkânı arıyor, buluyor. Pek çok istismarcı, çevrelerine kendilerini fazladan sempatik biçimde tanıtıp güven kazanıyor.
Kimse örtmüyor
Ama durun bir dakika, bu, “dini vasıfta kurumlar ve çevreler, bu çerçevede fazladan sorgulanmayı hak etmiyor” demek değil. “Dindarlık” veya dini kisve, fazladan bir ahlak iddiası demektir, oralarda olanlar, doğal olarak daha fazla göze batar. Diğer taraftan, dindarlık kisvesi, bu eğilimde suç işlemeye meyilli kişiler için diğerlerinden daha korunaklı bir zemin teşkil eder. Bu kurumlar bu tür suç ve suçluları himaye ettiği için değil, istismarcılar için kamuoyu nezdinde, fazladan güvenirlik sağladığı için. İnsanlar, doğal olarak ahlak vurgusunu temel alan çevrelerden daha az kuşku duyduğu için, bu tür suçlular bu çevrelere yuvalanarak, daha rahat hareket etme imkânı bulur. O nedenle, dindarlık iddiasındaki kurum ve çevrelerde bu konularda daha da titiz davranmak gerekir.
Bu gerçek, tüm dünyada böyle, Katolik kilisesi, çocuk tacizi olayları dolayısı ile uzun zamandır büyük ithamlar altında, büyük bir krizle baş etmeye çalışıyor ve bu nedenle olayların üzerini örtme tavrı çoktan terk edildi. Yoksa, hiçbir dini kurum ve çevre, kasıtlı olarak bu türden bir davranış bozukluğunu ve suçu himaye etmekle itham edilemez. Tabii, bizim İslamcı çevrenin, (zamanında Bursa’da yaşanan bir çocuk pornosu skandalı vesilesi ile) “çocuklara cinsel eğilim duyan insanların, animasyon çocuk pornosu seyretmeleri özgürlüğünü” savunan bir liberal yazarı, sırf iktidarlarını desteklediği için büyük bir şevkle himaye etmesini bir istisna sayarsak.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.