MEKKE’DE DİRENİŞ, MEDİNE’DE ADALET, HUDEYBİYE’DE BARIŞ
Ayhan Bilgen
20 Nisan 2014 Pazar 04:48
Hz. Muhammed kendisini tarif ederken “Ben sizin kralınız değilim. Kureyş’li kuru ekmek yiyen kadının çocuğuyum” diyor.
Yeryüzünde herkes bir misyonun taşıyıcısı, yüklenicisi ise, bu misyona yakışan bir pratik tutum içinde olmak da herkesin görevidir. Peygamberlerin sözleri, yaşantısı şüphesiz insanlar için bir örnek ve inananları için bir bağlayıcılık taşıyorsa bu misyonun doğru algılanması da son derece önemlidir.
Hz. Muhammed’in hayatını elbette çok farklı öncelikler üzerinden okuyabilir farklı boyutlarını öne çıkararak tarif edebilirsiniz. Öncelikle ifade etmeliyiz ki bütün dönemlerin temellerini oluşturan toplumsal güvenin alt yapısını oluşturan “emin” sıfatı ile tanımlanan ahlaki duruştur. Bu açıdan çıkış noktası ile varılan son nokta aynıdır.
Mekke döneminde yaşanan yok sayma, dışlama, ağır baskı karşısında varlığını kabul ettirme yolu direniştir. Hem düşünsel dünyayı, hem sosyal ilişkileri ayrıştıran, elbette nihai olarak adalete dayalı bir barış düzeni kurma iddiasıdır. Medine’de çatışma içindeki unsurlar arasında yeni bir hukuk inşa edebilmenin yolu da, Mekke’de verilen sınavla açılmıştır.
Medine’de farklı toplumsal güçler arasında kurulan ve bazen bozulan ilişki, yeniden Mekke’ye dönebilmek için yola çıkıldığında Hudeybiye barışı ile kesilmiştir. Bu açıdan barış, bazen zararınıza gibi gözüken kısa süreli bir uzlaşmadır. Büyük açılımlar bazen kısa duruşların ardından gelir.
Ortadoğu ve Türkiye yeni bir barış misyonunun üstlenilmesine muhtaç. Bu ihtiyacı hak ettiği ölçüde dikkate alıp, gereğini yapabilecek çalışmanın örgütlenmesi açısından kutlu doğum buluşması nasıl sembolik öneme sahipse, Demokratik İslam Kongresi de o ölçüde kritik bir dönüm noktasıdır.
Elbette tanışmayı güçlendiren her platform değerlidir ama bugün zorunlu olarak inşa edilmesi gereken kalıcı inisiyatiflerdir. Somut çalışma ortamlarını hedeflemeyen tartışmalar bir süre sonra sadece heyecan ve umut tüketecektir.
Eski alışkanlıklarımızla halka öğretmenlik yapma, kurtarıcı rollerine soyunma yerine halktan öğrenmek, halkla birlikte kurtuluşun taşlarını örmek için mutlaka yerelleşmeyi ve yerelden yeniden kurulmayı esas almalıyız.
Merkezi mekanizmalar sadece kolaylaştırıcı ve koordine edici işlev üstlenmelidir. Tepeden inmeci alışkanlıklar, bir yandan yerel yeteneklerin kendini ifade etmesini, geliştirmesini engellerken, diğer yandan merkezi düzeydeki yozlaşmayı hızlandırmaktadır.
Yeniden Hazreti Peygamber’in mesajı ile yazımızı bitirelim. “Bu din garip geldi yine garip gidecek. Selam olsun o gariplere.”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber