24 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara0°C
  • İzmir7°C
  • Berlin3°C

MANTIK

Ahmet Altan-

01 Eylül 2010 Çarşamba 23:59

Doğrusu ben anlamakta biraz zorlanıyorum.

Bu anayasa değişikliğine “hayır” diyenler, niye “hayır” dediklerini değiştirilen maddeler üzerinden anlatmıyorlar.

Kimse kalkıp “şu madde halkın çıkarına aykırıdır” demiyor.

Bu değişikliklerin hepsi bu ülkede yaşayan herkesin çıkarına olan, demokrasiye ve hukuka uygun değişiklikler.

Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalar buraya taşınıyor.

Hukuk sistemimiz, “küçük bir zümrenin” denetiminden kurtarılıyor.

Bu değişiklikler gerçekleşirse bundan sonra bir Genelkurmay

Başkanı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na emir verip savcıları işinden attıramayacak.

Bu baskıcı sistemin en önemli kilitlerinden biri çözülecek.

Benim için bu bile büyük ve önemli bir değişim Türkiye için.

Peki, “hayır” diyenler niye “hayır” diyor?

Onlar, “bu değişiklikler demokrasiye aykırı” demiyor, onlar “bu değişiklikler AKP’nin işine yarar” diyor.

Benim kavrayamadığım “nokta” da burası.

Demokratikleşme niye sadece AKP’nin işine yarıyor?

Niye başka hiçbir partinin işine yaramıyor?

AKP’nin dışındaki partilerin ve bu partilerin temsil ettiği insanların “demokratikleşmeden” hiçbir çıkarı yok mu?

Daha da vahim soru şu:

Eğer zihnimizde “AKP ile demokratikleşme” arasında böyle kuvvetli bir ilişki kuruyorsak, bu ülkede AKP diye bir parti olduğu sürece her demokratikleşme adımını ret mi edeceğiz?

Demokratik her adıma “hayır” mı diyeceğiz?

Demokratikleşmek için AKP denen partinin yok olmasını mı bekleyeceğiz?

AKP yok olsa ona benzer başka bir parti kurulacak.

Ne yapacağız peki?

Şimdi izninizle tane tane sorarak durumu anlamaya uğraşalım.

Bu ülkede seçimler düzenli olarak yapılıyor mu?

Yapılıyor.

On ay sonra gene seçim var mı?

Var.

Bu ülkede altmıştan fazla siyasi parti varlığını sürdürüyor mu?

Sürdürüyor.

Altmıştan fazla partinin yarıştığı, seçimlerin düzenli yapıldığı bir ülkede “demokratikleşme” neden sadece bir tek partinin işine yarıyor?

Diğer partilerin varlıklarını “demokrasi” içinde sürdürüp, demokrasi içinde “iktidara” gelemeyeceğine mi inanıyoruz?

“Demokrasi olursa hep AKP kazanır, onun için demokratikleşmeye izin vermeyelim” mi diyoruz?

Bu mu söylediğimiz?

“AKP iktidara gelir” demek, “halk AKP’yi seçer” demek.

Öyle değil mi?

Biz halkın seçiminden hoşlanmadığımız için, halkın seçeceği partiyi “baskı altına” alacak “demokrasi dışı” bir düzenin devamını mı arzuluyoruz?

Asıl derdimiz AKP değil de, AKP’yi seçen “kitle” mi?

Biz, halkın çoğunluğunun eğilimlerinden mi hoşlanmıyoruz?

Aslında biz AKP’ye değil de, onu seçen kitlelere karşı bir baskı mekanizması mı sürdürmekten yanayız?

Biz, orduyu ve yargıyı yanımıza alıp, çoğunluğa karşı bir “azınlık sultası” mı devam ettirmek istiyoruz?

Onun için mi “demokratikleşme” adımlarını reddediyoruz?

Seksen yıldır bu azınlık sultası sürüyor, bu “sulta” AKP kurulmadan önce de vardı, ne işe yaradı bu sulta?

Çok mu özgür, çok mu mutlu, çok mu zengin olduk?

Bu “azınlık sultası” sürerse çok mu mutlu olacağız?

Devletin içindeki çetelerin varlığıyla kaos yaratıp halkı hep korku içinde yaşatmaktan nasıl bir çıkar sağladık ki bu “düzen” devam etsin istiyoruz?

Benim görebildiğim kadarıyla “hayır” diyenler AKP’den değil, düpedüz halktan korkuyorlar, halkın iradesi siyasete yansımasın istiyorlar.

Öyle olmasa, on ay sonra seçime gidilecek bir ülkede, AKP “bin yıl iktidarda kalacak” gibi konuşmazlar.

Onlar AKP’nin değil, “halkın iktidarından” korkuyorlar.

Korkunun ecele faydası yok.

Bu halk bazen AKP’yi, bazen başka bir partiyi seçecek, hangi partinin iktidara geleceği hiç önemli değil, önemli olan, halk artık o “azınlık sultasına” köle olmayacak.

Hukuka uygun, demokrat bir ülke kurulacak burada.

Ve, halkı bir daha kimse korkutup, aşağılayamayacak.

 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.