21 Kasım 2024
  • İstanbul14°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin2°C

MAHMUR MAHMUR...

Müge İplikçi

19 Eylül 2014 Cuma 04:00

IŞİD’in Suriye’de Kobani’ye yönelik kuşatması ve saldırıları sürerken yazıyorum bu satırları. Ziyaret ettiğimiz yine Suriye’deki Cizire Kantonu’ndan aldığımız bilgileri aklımda tutmaya çalışarak. Bölgedeki Kürtlerin çoğunlukta olduğu üç kantonun (Cizire, Kobane ve Efrin) uluslararası yardım ulaşmadığı müddetçe ciddi bir tehdit altında olduğunu bilerek.

Bir de bunlara iki gün önce Diyarbakır’da yaşanan ‘anadilde eğitim gerilimi’ ekleniyor... İstanbul’un bulutlu havasıyla birlikte bir efkâr basıyor içimi. Yine de zihnimde gezinen yazıya geri dönüyorum. Yani dün yazacağım diye söz verdiğim Irak Mahmur Kasabası’ndaki Mahmur Kampı’na. Ne kadar biliyorsunuz emin değilim ama baştan sona içli bir öykü Mahmur Mülteci Kampı. Dışlanmışlığın, hüznün adı. Ama bir o kadar da mücadelenin, direncin adı da.

Türkiyeli insanların göçü

1994 yılında Şırnak ve Hakkari bölgesindeki köylerin boşaltılmasıyla, kaçak olarak Irak’a göç eden Türkiyeli insanların kendilerini yeniden var ettikleri bir yer burası. Oradan oraya sürüklendikten sonra vardıkları durağın adı Mahmur Kampı. Yeni nesille birlikte yepyeni bir hayata başladıkları, Türkiye’deki hemen herkesin kolay kolay anlayamayacağı zorluklarla sınanmış hayatların buluştuğu çöldeki kurak bir nokta. Kampın yönetimi burada yaşayan Kürtlerin elinde. 2003 yılından bu yana belediye başkanları ve idarecileri var. Kendi kurdukları okullarda (anaokulu, ortaokul ve lise) çocuklara Kürtçe eğitim veriliyor. Buralardan mezun olan gençler üniversitelere gidiyor ve mezun olduktan sonra çoğu gönüllü olarak tekrar kampa dönüp çalışmaya başlıyor!

Erbil’den yaklaşık 1 saat uzaklıktaki kamp halen Birleşmiş Milletler’in gözetiminde (kamp sakinlerine göreyse bu yeterli bir destek anlamına gelmiyor). Öte yandan Türkiye kampın, PKK kontrolünde olduğu gerekçesiyle, yıllardır kapatılması için çabalıyor. Çabalıyor da... Bu insanların yaklaşık 20 yıldır neler yaşadıkları konusundaki detayları sanki gözden kaçırıyor. Buradaki halk resmen ‘yok’ edilmek için buraya gönderildiklerini düşünüyor. ‘İmha edilmek için buraya sürüldük ama burada bir yaşam yarattık’ diyorlar. Türkiye vatandaşı olan bu insanlar, buraya ilk geldiklerinde çorak bir arazide, yılan ve akreplerle boğuşmuş ve bu yüzden niceleri çocuklarını kaybetmiş. Bugünse bu güçlü insanlar, ayakları üzerinde durmayı öğrenmiş, ekmeklerini taştan çıkarıyorlar. Bir bardak temiz içme suyunu bulmak için nasıl bir çabaya giriştiklerini ya da ne türden sağlık koşullarında yaşadıklarını anlatmaya başlayınca sözün bittiği o noktaya varıyorsunuz. Hastanesizlikten çok sayıda kadının doğum yaparken yaşamını yitirdiğini duyduğunuzda da...

İş bununla da kalmıyor. Yakın zamanda yaşadıkları IŞİD gerçeği onları bir kez daha alabora etmiş. Bu yaz, 7 Ağustos’u 8’ine bağlayan gecede, IŞiD’in iyice yaklaşması sonucunda Aşağı Mahmur’u peşmerge güçlerine terk etmişler. Ancak peşmerge güçleri geri çekilince kampı boşaltmak zorunda kalmışlar. Yegâne evleri olan kampı boşaltmak onlara çok ağır gelmiş. Tam 3 gün kamptan ayrı kalmak zorunda kalmışlar. Daha sonra ise ancak YPG’li milis gücünün desteğiyle geri dönebilmişler. Bu arada 4 insan yaşamını kaybetmiş. Ama yine de geri dönmüşler.

‘Bu kamp bizim’ diyorlar. ‘Burası bizim evimiz.’

Mahmur Kampı’na vardığınızda sizi yaşamı yoktan var etmiş, acıyı yaşamla sarmalamış ama yaşananları unutmamış, bir gün Türkiye’ye dönecekleri hayalini kuran insanlar karşılıyor. Ancak bu hayal havada uçuşan bir hayal değil. Kendilerine geri dön önerisini sunanlara onlar da başta anadil olmak üzere 11 maddeden oluşan bir deklarasyon sunmuş. Yoktan var ettikleri bu topraklarda kütüphaneleri, spor sahaları gibi yaşam alanları ve en önemlisi inançlarıyla son derece kendilerinden emin duruyorlar. Velhasıl, ölümü ve yokluğun ne olduğunu çok iyi bilen o insanlardan Mahmur Kampı insanları.

Ve elbette yaşam

Ancak buna karşın yaşamın anlamını da keşfetmişler. Kampın içinde bir park var. Kamp sakinlerinin diş ve tırnaklarıyla büyüttükleri bir park bu. Yitirdikleri insanların fotoğraflarının sergilendiği bir salondan geçerek o küçük parka varıyor ve ‘onlarla’ buluşuyorsunuz.

Kimlerle mi?

Mahmur renkli zeytin ağaçlarıyla!

Hepsinin üstü meyve dolu. Ve halkın içemediği kükürt oranı çok yüksek suyla hayat buluyorlar. Sanki oradaki gencecik bir arkadaşın dediğini doğrularcasına: ‘Barış her anlamda gelsin buralara artık.’

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.