LEYLEKLER VE ŞEMDİNLİ
Ahmet Altan-
26 Ağustos 2012 Pazar 08:20
Hayali bir kürenin etrafında döner gibi ortada bir boşluk bırakarak dönüyorlar, onlar dönerken binaların üstünden gelen başka leylekler de katılıyor onlara, birer kilometre mesafeyle üç ayrı leylek grubu helezonlar çizerek uçuyor sahilin üstünde.
Kim onlara 25 ağustos cumartesi günü saat dokuz buçukta Caddebostan sahillerinin üstünde buluşmalarını söyledi, nasıl bir takvimleri, nasıl bir zaman algıları var, nasıl haberleşiyorlar, nelere göre öbekleşiyorlar, bunları merak ederek onları seyrediyorum.
Önce ilk helezonun içinden halay çeker gibi bir grup leylek tek sıra hâlinde uçmaya başladı, diğerleri onların peşinden gitti, öbür iki grup biraz daha dönerek oyalandılar sonra onlar da bir düzene girip uzaklaştılar.
Gittikleri yerde hepsi dağılıp yuvasını bulacak.
Sonra bir dahaki bahara geri gelecekler.
Böyle binlerce yıldan beri devam ettiğini bildiği olayları izlediğinde sanırım insan hep aynı duyguya kapılıyor, “bugün geçici” diye düşünüyor, “bugün önemli olan hiçbir şey elli yıl sonra önemli olmayacak”.
Bu binlerce yıl daha sürecek.
Bugüne prangalı olduğunu ve bugünün senin sandığın kadar da önemli olmadığını görüyorsun leyleklere bakarken.
Zaman genişliyor, sen küçülüyorsun.
Zamanın genişliği içinde her şey önemsiz, senin küçüklüğün içinde her şey önemli.
Bir önemsizliğin içinde kaybolup gitmeye daha yatkınsın ama seni bugünün önemsizliğine rapteden korkunç bir çıpa var.
Ölüm.
Bazı insanların bu leylekleri son kez gördüğünü bilmen.
Ülkenin bir ucunda kıyasıya bir savaş sürüyor.
Bugüne dek gördüğümüz en garip savaş belki de.
Yedi yüz kişi yüz bin kişiye saldırıyor.
Otuz yıldan beri bu ülkede savaşı yaşıyoruz, şiddetlenerek, duraksayarak ama sürekli devam eden bir savaşın belki de hiç rastlanılmamış bir epizodu sahneleniyor.
Gazetelerde resimler gördüm.
PKK’lılar bir arabayla Şemdinli’ye girmişler geceleyin, silahlar yüklüyorlar.
Üstlerinde gerilla kıyafetleri, ellerinde Kalaşnikoflar.
Kasabaya kadar hiçbir denetimle karşılaşmadan gelmişler, kasabaya girmişler, silahlarını yüklemişler, onları durduracak kimse çıkmamış.
Güvenlik güçleri, PKK’lıların kaymakamlığa saldıracağını öğrendiklerinden “kaymakamı kaçırmışlar”, götürüp bir yere saklamışlar, PKK’lıları durduramayacaklarından o kadar endişeliler.
Otuz PKK’lı Şemdinli’ye saldırmış o gece, çatışma sabaha kadar sürmüş.
Sabahleyin de PKK, Şemdinli yakınlarındaki Omurlu Taburu’na 48 saatte üçüncü saldırısını düzenlemiş.
Gazetelerle televizyonlar sürekli olarak kaç PKK’lının öldürüldüğünü açıklayıp duruyor, üç PKK’lı öldü, beş PKK’lı öldü, yirmi PKK’lı öldü, elli PKK’lı öldü, arkasından da PKK saldırılarının haberleri geliyor.
Kaç PKK’lı var?
Kendini savunmaya çalışan, aynı tabura 48 saatte ardı ardına üç baskın yiyen ordunun kaç askeri var?
Bölgede 700 PKK’lı olduğu yazılıyor.
Askerlik uzmanı değilim ama biraz aritmetik biliyorum, yüz bin kişi, yedi yüz kişiden kalabalıktır, üstelik yüz bin kişinin elinde helikopterler, tanklar, savaş uçakları, Heron’lar, toplar var.
Her gün bilmem kaç insanı öldürüldüğü söylenip duran 700 PKK’lı nasıl o kadar rahat Şemdinli’ye giriyor, nasıl o kadar rahat aynı taburu basıyor?
PKK nasıl “saldıran” konumunda da, binlerce askeri olan ordu “savunma” pozisyonunda, üstelik savunmayı da pek beceremeyip taburlarını, karakollarını bastırıyor?
Leyleklerin nasıl buluşup, aralarında anlaşarak sıraya girdikleri benim için meçhulse bu savaşta neler olduğu da öylesine meçhul.
Devlet arada bir “operasyonu bitirdik,” diye açıklamalar yapıyor ama iki gün sona PKK saldırıyor, operasyonu ordu yapmıyor belli ki, operasyonu yapan PKK.
Doyurucu bir resmî açıklama da yok.
Sanırım savaş tarihinin en garip çatışmalarından birine şahit oluyoruz.
PKK’nın ne yapmak istediğini herkes söylüyor, Şemdinli’yi alıp bir “halk savaşı” yaratmak istiyorlar ama kimse bunu “nasıl” yaptıklarını söylemiyor.
Devlet gazetelere gözdağı verip “teröre destek olmayın” diyor, bu, “gerçekleri yazmayın” anlamına geliyor galiba, zaten gazeteler de sadece devletin söylediklerini yazıyor.
Ama ne olduğu hiç anlaşılamıyor.
PKK’lılar nasıl o kadar rahat giriyor Şemdinli’ye?
İnsanlar ölüyor, askerler, PKK’lılar, kavurucu bir sıcağın içinde birbirlerini vurup duruyorlar.
Leylekler gidiyor, bir daha geldiklerinde, bugün yaşayan birçok insan ölmüş olacak.
Elli yıl sonra leylekler geldiğinde bilmem kaç kişi hatırlayacak bu olanları, hatırlayanlar da herhalde “niye öldürdüler birbirlerini” diyecek, “birlikte yaşayabilirlerdi”.
Zaman genişledikçe bugün önemsizleşiyor ama...
Ne yazık ki bizi bugüne prangalayan ölüm var.
İnsanlar bugün ölüyor ve bir daha gelmiyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.