LANET OLSUN O BİLİM İNSANINA Kİ!...
Abdullah Can
27 Eylül 2014 Cumartesi 12:06
Ortadoğu’nun ve hassaten de Kürtlerin kan ve gözyaşına boğulduğu bugünlerde, hüzün ve teessürümüzden fırsat bulup da yazı yazmak gerçekten de zordur. Kelimelerin boğazımızda düğümlendiği, duygu ve düşüncelerimizin anlamlı cümlelere dökülmek istemediği bir psikolojiyi yaşarken, yazı yazmanın –kendi açımdan– lüks kaçtığını ifade etmeliyim. İnsanlarımız boğazlanırken, evleri başlarına yıkılırken, çoluk-çocuk, yaşlı-hasta binlercesi muhacerete mecbur bırakılırken, soğukkanlılığı muhafaza ve duyguları kontrol etmek hayli zordur; sağlıklı düşünmek ise adeta imkânsız gibidir.
Evet, zulmün ve vahşetin ayyuka çıktığı hengâmeler, söz ve kalemin değil, farklı reflekslerin nöbet anıdır. Sözün bittiği yerde, ya onurlu bir ölüm, ya zilletli bir yaşam devreye girer. Tercih çok önemlidir; kıyam, tel’in ve dua... El, dil ve kalple muhalefet... Ellerin bağlı olduğu bir vasatta, dil ve kalp susmamalıdır! İnsan olan insan, elsiz, dilsiz ve kalpsiz olamaz; olursa, kişiliğiyle beraber insanlığını da kaybeder. “Zulüm karşısında susan, dilsiz şeytandır” hadisi, bu anlamda iyi bir öğreticidir. Evet, susmak; zalime cesaret, zulmün devamına rıza demektir.
Ortadoğu’da bir insanlık trajedisi yaşanıyor; canavarlaştırılan bir örgütün eliyle bir halk topyekûn katliamdan geçiriliyor. Dün Şengal, bu gün de Kobanî! Yarın neresi olacak, pek de meçhul değildir. Yaşanan trajedi, birilerine “oh olsun”lar söylettirirken, egemen güçler, film seyreder gibi sadece izleyici kalıyor. Annelerin yükselen feryatları, yavruların çaresiz çırpınışları, yaşlıların mahzun ve yürek burkan halleri duyulmuyor, görülmüyor. Yalvarmalar, yakınmalar, yırtınmalar para etmiyor; kör, sağır ve kalpsiz egemenlerin umurunda bile değil. Çünkü sözkonusu olan Kürtlerdir; duruma bakılırsa, Kürtlerle bitmemiş hesapları var gibi. Her ne ise... Bu yazılması zor yazıda, sitemim doğrudan bilim insanına olacak; başkalarına çok seslenildi, biraz da onlarla hesaplaşalım.
* * *
Bilim ve bilimsel gelişmeler, insan türüne mahsus bir meziyet olup insanlık semasında bir güneş gibi parlamaktadır. Her bir buluş, kendi mucidinin başında bir tac-ı zerrin, boynunda bir şeref madalyası, kollarında bir altın bileziktir. İnsan hayatını koruyan, kollayan ve kolaylaştıran her türlü gelişme, takdir ve tebcile layıktır. Ekolojik denge ve sistemleri muhafaza adına atılan her adım saygıyla anılmalı, sitayişlerle alkışlanmalıdır. Tıp, uzay, ulaşım, iletişim vs. alanlardaki bütün müspet gelişmeler, bu gün olduğu gibi, yarın da övgü, saygı ve gıptayla anılacak; gönüllerde ve tarih sayfalarında hak ettiği mutena mevkiini alacaktır. Ama ve lâkin bilim adına her şey o kadar da güzel ve iç açıcı değildir...
Bilimin bir de menfi yüzü vardır. Her şeyin istismarı gibi, bilimin de istismarı söz konusu. Bilim, her derde derman değildir; zehir saçtığı da oluyor. Bilim, tümden masum değildir; canavar da olabiliyor. Bilim, sicil olarak tertemiz değildir; yüzüne lekeler de saçabiliyor. Bilim, her zaman bağımsız, tarafsız ve objektif değildir; kirli, karanlık ve karmaşık ilişkilere de geçebiliyor. Onu tümden masum görmek, aklayıp paklamak bizi “Scientism”e, bilimperestliğe götürür.
Yanlış anlaşılmasın, kastım teorik bilimi; bilimin tez, teori ve laboratuvar aşaması değil, onun sonuçları, pratik uygulamalarıyla ilgilidir. Bu uygulamalar, doğrudan doğruya bizi bilim insanına götürür; adres olarak onu gösterir. Bilimden hâsıl olan bütün zararlar, zehirler ve yıkımlar bilim insanını işaret ediyor. Mahkûm edilecek biri varsa, bilimin aktif öznesi olan bilim insanı ve onun işbirlikçisi olan emperyalist odaklardır. İşte bu noktada, bilim, kendi mimarının alnında silinmez bir kara leke, boynunda bir lanet halkasıdır.
Evet; bir bilim insanı ki bilgi, beceri ve buluşlarını insanlığın hizmetinde değil imhasında kullanır; geceli-gündüzlü çalışır; en kısa zamanda, daha çok insanın nasıl öldürülebileceğine odaklaşır. Kitle imha silahlarına dair projelerini alır, emperyalist şirketlerle paylaşır. Nötron ve hidrojen bombaları üretir; zehirli gazlar, ateş kusan ölüm makinalarının altına imzasını atar. Bilim insanı olmak buysa, lanet olsun böylelerine diyorum.
Bir bilim insanı ki, kendisinin ya da meslektaşlarının projelendirdiği kimyasal gazların, nükleer reaktörlerin ve sair kimyasal üretim yapan sektörlerin çevreye, atmosfere saldığı zehirli gazları bildiği, gördüğü ve hissettiği halde, ses çıkarmıyor, ilan-ı isyan etmiyor; buna mukabil, kendisinin, hempalarının ve işbirlikçisi oldukları emperyalist şirketlerin, devletlerin âli menfaatlerini önceliyorsa, lanet olsun böylelerine diyorum.
Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da soykırımlar, toplumsal kıyımlar, kitlesel ölümler yaşanırken, bu kıyımlarda yüksek teknolojik silahlar kullanılırken; bu silahların emperyalistlerce üretildiği bilinirken ve bu üretimin de baş mimarlarının bilim insanları olduğu kesinken, buna rağmen vicdanı sızlamayan, acı ve ıstırap duymayan, direnişe geçmeyen, savaş karşıtı gösterilere katılmayan, tek taraflı olarak projelerini iptal etmeyen; tersine menfaatini her şeyden yüksek tutan, harp sahnelerini zevk ve şehvetle izlerken ürettiği silahlarının etki derecesiyle gurur duyan bilim insanlarına lanet olsun diyorum.
Emperyalist sinema sektöründeki savaş, şiddet, şehvet, dehşet ve vahşet sahnelerine ilham kaynağı olan ve olabilecek yeni projelerle dehşet, vahşet ve şehveti en doruk noktaya taşımaya gayret eden; bu uğurda emperyalist odaklarla, onların yapımcı firmalarıyla, sermayedarlarıyla işbirliğine giren; daha çok işgal, daha çok katliam, daha çok kan ve adeta dünyayı –kendilerinden gayrı– herkesten temizlemeye(!) çabalayanlarla omuz omuza savaşan bilim insanına lanet olsun diyorum.
Organ mafyalarınca yoksul ülkelerden, alt tabaka sosyal sınıflardan, aç, sefil, çıplak ve biilaç ailelerden kaçırılan çocukların, çaresizlerin organlarını söküp tıp alanında kullandıran, adı geçen mafya çevreleriyle gizli ilişkiler kuran, geliştiren, bu alanda devasa servetlere ortak olan ve adeta leş kargaları gibi, insanların ceset ve kadavralarından, kan ve irininden beslenen bilim insanlarına; onlara sessiz kalan meslektaşlarına lanet olsun diyorum.
Dünyanın şurasında-burasında, soyu tükenmekte olan bilmem hangi tür yılan, fare, kurbağa, kaplumbağa vb. hayvanlara şefkatle kucak açıp, laboratuvar şartlarında, özel çiftliklerde soylarını artırmaya çalışan; karaya vurmuş balinalara, ölmüş evladı üzerinde yas tutan anne misali yas tutan, yara-berelerinin tedavisi için bütün tıbbî ekipmanlarıyla seferber olan; diğer taraftan, kendi ürettikleri kitle imha silahlarıyla katledilen yüzlerce, binlerce insana, masum çocuklara, çaresiz anne ve babalara en ufak acıma hissetmeyen, imdatlarına koşmayan, yaralarını sarmayan, samimiyetten uzak sahte kınamalarla vaziyeti kurtarmaya çalışan emperyalist beslemesi bilim insanlarına lanet olsun diyorum.
Biyolojik savaş mucibince, laboratuvar şartlarında üretilmiş çeşitli mikrop, bakteri ve virüsleri, çeşitli ziyaretler bahanesiyle ya da turistik etkinlikler vesilesiyle üçüncü dünya ülkelerinde, gelişmekte ya da yerinde saymakta olan Müslüman ülkelerde saçıp serpiştiren; o ülkelerin flora ve faunasını tahrip eden; genleriyle oynanılmış ve hibritleştirilmiş tohumlarla ziraatlarını ifsat eden uluslararası emperyalist şirketlere ve onlara bu malzemeyi hazırlayan kiralık bilim insanlarına lanet olsun diyorum.
Menfaatte sınır tanımayan kapitalist üretim teknolojisinin, küresel çapta atmosfere, suya, toprağa saçtığı zehirli gaz ve kimyasal atıklarıyla topyekûn canlı hayatını tehdit ederken; su, hava, toprak ve bitki örtüsü dengesini bozarak global kıyamete zemin hazırlarken; diğer taraftan ise, göz boyama kabilinden, uluslararası sempozyum ve konferanslar tertipleyerek iklimin bozulmakta olduğunu, dünya ölçeğinde su sıkıntılarının, gıda yetersizliğinin yaşanacağını; dolayısıyla kıtlık ve su savaşlarından mütevellit kitlesel ölümlerinin yaşanacağına dair iddialarıyla sahte gözyaşları döküp, ağıtlar yakan emperyalistlere ve onların şahsında katil teknolojinin baş mimarı olan bilim insanlarına lanet olsun diyorum.
İnsanların ellerine tutuşturdukları ya da evlerinin başköşelerine oturttukları elektronik aygıtlarıyla, onlara yerleştirdikleri özel ve tanınmaz çipleriyle, zaman zaman gönderdikleri servis programları ve tarayıcılarla kullanıcıları adeta rehin alan, onların en mahrem söz, görüntü ve yazılarına(arşivlerine) nüfuz eden; diğer taraftan da aile ve kişisel mahremiyetlerin korunduğu palavralarıyla nesnelleştirmiş oldukları müşterilerini, kullanıcılarını aldatmaya çalışan emperyalist şirketleri ve onların teknolojik altyapısını hazırlayan bilim adamlarına lanet olsun diyorum.
Evet, sadece beynini ve bilimsel donanımını değil, iradesini ve vicdanını da emperyalizme satan bilim insanlarına bir değil, bin defa lanet olsun. Küresel zulme dur demeyen, zalimin zulmünü ilan etmeyen, yüzüne çarpmayan, mazlumların yanında yer almayan, yaralarını sarmayan, ıstıraplarını paylaşmayan, yıkım ve katliamların yaşandığı coğrafyalarda esamisi esmeyen, zulüm ve katliam karşıtı hiç bir gösteride yer almayan, dünyanın maddi-manevi dengesini bozan emperyalist devlet ve şirketlere karşı hiç bir tepki koymayan bilim insanlarına, bir değil, bin defa lanet olsun diyorum.
Dünyayı kana bulayan katiller sürüsü kadar, katillere yüksek savaş teknolojisini sağlayan emperyalistler ve bu teknolojinin mimarı olan bilim insanları da canidirler.
Tavrımız kadar, tavır aldıklarımızı da tanımak temennisiyle!
Vesselam....
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.