24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır8°C
  • Ankara0°C
  • İzmir8°C
  • Berlin12°C

LAİKİSTAN VE KÜRDİSTAN

Mücahit Bilici-

14 Aralık 2013 Cumartesi 08:52

Müslüman bir ülke, cebir ve hile ile Laikistan yapılmak istendi. Bu ülkenin dindar insanlarına 28 Şubat gibi darbeler reva görüldü. Hepsi bir fanteziye, bir hayale hakikat rengi vermek için yapıldı. Fakat tahakkümün zorba ve zorlama boyası, insanların hürriyet duvarında tutmadı. Bütün cebir ve yalan cihazları ile birlikte devleti kullananlar ellerindeki yalanı hakikat olarak göstermeyi başaramadılar. Yahut sunu gösterdiler: Her mumun bir yatsı vakti vardır.

Nasıl ki Türkiye, Laikistan olarak kalamadı, Kürdistan da Güneydoğu olarak kalamayacak. Nasıl ki cebren ve hile ile bütün bir Türkiye toplumu Kemalizmin seküler tahakkümü altında onyıllarca tutuldu ama o tahakküm bir gün yıkıldı, öyle de Kürtlerin üzerindeki tahakküm perdeleri de bir bir yırtılacaktır. İnkâr ile üstü örtülmüş, canlı olduğu hâlde coğrafyanın siyasi harita mezarına —bin bir hayalatın içine sarılarak— gömülmüş olan Kürdistan, üzerindeki toprağı atıp ortaya çıkacaktır. Laikistan’ın sönüşü ne kadar mukadder idiyse, Kürdistan’ın dönüşü de o kadar mukadderdir.

Neden? Çünkü “bir dane-i hakikat bir harman hayalata müreccahtır”. Yalan ve kurgu hakikat karşısında ne kadar köpürse de büyüyemez, ne kadar çoğalsa da ağırlık kazanamaz. Hakikat odur ki karşısında hayalin hükmü yoktur. Hakikat kendisine riayet etmeyen sözü, ismi ve hatta cismi köksüz ve temelsiz bırakır. Hakikatin ise zemini kaygan değildir. Eşyada hakikat, insanda ise hürriyet elbet bir gün teneffüs edecektir. Bu dünyada bir çığır açmak yahut bir siyasi birlik oluşturmak isteyenlerin mutlaka ama mutlaka fıtrata, eşyanın ve insanin doğasına riayet etmeleri gerekir.

Kürdistan’a Güneydoğu deseniz de Kürdistan Kürdistan olmaya devam edecektir. Ne tarihin akıntısı ne de coğrafyanın çağrısı karşısında bigâne kalamazsınız. Hakikate ram olmayan, hakikatin seli önünde savrulmaktan kurtulamaz. Peki, Kürdistan’dan kasıt nedir? Kürdistan’dan kasıt, o coğrafyada yaşayan Kürtlerin (ve Kürt olmayanların) iradesinin tasarrufuna saygı gösterilmesidir. İhtimal vardır ki Kürtler Kürdistan’a bundan sonra Güneydoğu demek isterler; Güneydoğu ancak o zaman Kürdistan kadar meşru bir hakikat olur.

Kürdistan’ın hakikati ne Osmanlı oraya Kürdistan dediği için vardır, ne de Türkiye oraya Kürdistan demediği için yoktur. İstanbul’dan Diyarbekir’e yolculuğuna yüzyıl önce başlayan hürriyet ve demokrasi, Kürtlere hakkıyla vardığında, hakikat açığa çıkmış olacaktır. En son Kürdistan olarak gömülen ve ölmeyen bu canlı, mezardan çıkıp kendisine Güneydoğu derse, Güneydoğu, Kürdistan’dan daha taze bir hakikat hâline gelir. Ama eğer mezardan çıkan Kürdistan, kendisine Kuzey Kürdistan derse, Güney Doğu hayal olur. “Dağ Türk’ü” nasıl “Kürt” olmak zorunda kaldıysa, Güneydoğu da Kürdistan’a inkılab edecektir. Zira, “bir tane sidk, bir harman yalanları yakar”.

Hakikatin ortaya çıkması, her şeyden önce adaletin gereği ve kaderin rövanşıdır. Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya yani Kürdistan’a Kürtlerin rağmına olarak başka etiket yapıştırmak da Kürtlere başka etiket yapıştırmak gibi geride kalacaktır. Kart Kurt’lardan Kardeş Kürt’lere politik dilde yaşadığımız esnemeyi Güneydoğu’ya yavaş yavaş Kürdistan diyebilmekte de yaşayacağız. Böylece Kürdistan hakikatinin üstüne gerilmiş tahakküm perdeleri tek tek yırtılacaktır. Buna sadece Kemalizminkiler değil, Osmanlı dönemi istibdat da, Kürtlerin nicedir devam eden kendi cehalet, ihtilaf ve fakr u zaruretleri de dâhildir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.