24 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara1°C
  • İzmir9°C
  • Berlin11°C

KUZU ŞİŞİ VE KÜRTLERİ GÖTÜRMEK

Demiray Oral

03 Kasım 2012 Cumartesi 06:18

Tek mi, çift mi?

Tek
...

Hayır yani, başkanlık sistemi tartışılacaksa ben buna varım, bakın “başkanlık” derken ellerimle de kendimi gösteriyorum.

Tamam, tek dedik ya
...

Ha iyi o zaman... Bakın ikimiz de aynı şeyi söylüyoruz gördüğünüz gibi, medya olarak kırpıp kırpıp yıldız yapıyorsunuz da boşa yorulmayın. Bizi birbirimize düşüremezsiniz. Düşüremezler di mi, tevessül etmesinler di mi?

Onu ben bilmem Ahmet Sever bilir... Şeyy yani, Cumhuriyet’in nezih bir şekilde kutlanmasıyla ilgili talimat vermemden doğal bişey olamaz; ama kaygıya mahal yok, neticede bu koşuyu tek geçiyorum.

Başkanlık olur, yarı başkanlık olur, partili cumhurbaşkanlığı olur, hepsi uyar... Yeter ki tek olsun iktidar!

***

Ankara’nın doruklarında oynanan “tek mi, çift mi” oyunundan geriye kalan vakitte yapılan açıklamalar açlık grevleri hususunda oluyor.

Oluyor ama memleketin “karaşın” çocukları “hücre hücre” ölürken biz onların durumları hakkında doğru dürüst “tek” bir haber alamıyoruz.

Yapılan açıklamalara eğer inanırsak, açlık grevi yapıldığından bile bütünüyle şüphede olacağız.

Başbakan “açlık grevi vesaire böyle bir şey yok” deyip ardından “aç kalan falan yok, herkes her şeyi yiyor” diyerek kendisiyle çelişme rekorunu egale ediyor misal.

Meğer anlıyoruz ki, “herkesin yediği her şey” tuz, şeker, su ve B1 vitaminiymiş.

Avrupa Birliği’nin 26 ülkesinin büyükelçileri Ankara’da yaptıkları toplantıda açlık grevlerini ele alıyor, ülkelerine “eylem bugün bırakılsa bile bazı cezaevlerinden ölüm haberleri gelebilir” diye bilgi geçip bir Acil Eylem Planı hazırlamaya karar veriyorlar.

CHP heyeti cezaevlerini gezip, açlık grevi yapan 50 kişiyle görüşüyor ve “durumlarının kritik olduğunu anlamak için doktor olmaya gerek yok” açıklamasını yapıyor.

Bunların hemen ardından ise Adalet Bakanlığı şöyle diyor: “Cezaevlerinde durumu kritik kimse yok.”

Anlaşılan bu gidişle, durumları asla kritikleşmeden şak diye ölüverecek cezaevindekiler.

Gerçi ne desin ki bakanlık?

Bundan üç küsur ay önce yedikleri bir yemek için BDP’lilere, “Oturmuş Kızıltepe’de kuzu kebabı yiyorsun. Cezaevindekilere ölün diyorsun. Kuzu şiş götürürken içeride olanlara ölün diyorlar. Bu iş bu kadar kolaysa kendileri yapsın. Cezaevinde ölmekle şantaj yapılmaz. Devlet şantaja, tehdide boyun eğmez, pabuç bırakmaz” diyen bir başbakan varken.

Cumhurbaşkanı bile henüz hafif tertip fırça yemişken farklı bir şey söylemek yer mi?

Herkes her şeyi yer ama bakanlığı yemez.

“Tek tek” basaraktan, sıradan gider sonra valla başbakan
.

“Kuzu kebap götürmek”
misali utanç verici laflar bir yana da...

Şu “cezaevinde ölmekle devlete şantaj yapılmaz, devlet şantaja pabuç bırakmaz” muhabbeti var ya...

Cezaevindeki Kürtlere yaklaşımını feci bir hâlde özetliyor hükümet ve onu temize çekmekle görevli basının.

Sanki Kürtler “lanet olsun böyle hayata” deyip bir çatıya çıkmış, adım adım boşluğa doğru yaklaşıyorlar. Onlar da aşağıdan “atla... atla” diye bağırıyorlar.

Hükümet ve şürekâsında vaziyet böyleyken, “ziyafet” sofralarında yemekleri götürmekle suçlanan BDP’liler ne yapıyor?

“Beyaz Kürtler yemek yiyor”
tarzı bir söyleme muhatap olmaları büyük haksızlık elbette.

Ama BDP’liler de en hafifinden açlık grevinde savunulan taleplerdeki haklılığın şehvetine kapılmış görünüyor.

BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın yaptığı “Talepleri Mehmet Öcalan adaya gitsin değil, Abdullah Öcalan Diyarbakır’a gelsin... Ölüm oruçlarını bitirecek olan AKP değil, halkın politikaları olacaktır. Şimdi artık laf zamanı değildir” misali açıklamalar, dertlerinin hayat kurtarmak olmadığı olarak algılanıyor.

Eğer dert anadilde eğitim, savunma ve Öcalan’a uygulanan tecridi gündeme getirmekse, bu amaç gerçekleşti.

Hükümet çizdiği bütün umursamaz profile rağmen her üç talebi de gündemine aldı/ almak zorunda kaldı.

Bu aşamada artık BDP devreye girip, bütün gücüyle açlık grevlerinin bitmesi için çalışmalı.

İçeridekilerin hayatı sözkonusu iken, dışarıda “radikalleşeceğiz” türü söylemler kullanınca, birileri de çıkıp “kolaysa sen açlık grevi yap da görelim” diyebiliyor.

BDP bir an önce cezaevindekilere eylemi bitirmeleri için çağrı yapmalı.

Aksi takdirde, o çok konuşulan “vebal” sadece hükümetin değil, BDP’lilerin de üzerinde olacak.

“Kuzu şişi götürmek”
misali süfliliklere sessiz kalmamak iyi ama birilerinin cezaevindeki “Kürtleri götürmesine” müsaade etmemek de gerekmiyor mu?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.