KÜRTLERLE TÜRKLER HİÇ EŞİT OLMADI Kİ!
Süleyman Çevik
17 Şubat 2013 Pazar 13:28
Bundan bir süre önce CHP milletvekili Birgül Ayman Güler’in "Kürt milliyetçiliğini bana ilericilik ve bağımsızcılık diye yutturamazsınız, Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eş değerde gördüremezsiniz" sözünün etkileri, CHP üzerinden toplumda tartışılmaya devam ediyor.
Kürtleri dışlayan böyle bir konuşma, ulusalcı ve milliyetçi kesimlerce takdir görürken, içinde bir kısım CHP’lilerin de olduğu bir çok kesimde de tepki topladı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmelere tavır almaması ulusalcı bazı kesimlerde ciddi bir rahatsızlık meydana getirmiştir.
Deniz Baykal’dan sonra bir oranda tasfiye edilen CHP’deki ulusalcı ekip, bu görüşmeleri de kullanarak yenilikçi kanada karşı şimdilik mevzi kazanma çabasına girişmiştir.
Yenilikçi ve ulusalcı olarak karşı karşıya gelen bu kutuplaşmanın ileride yeni gelişmelere yol açacağı şimdiden bellidir. Ayrıca bu statükocu ekip, CHP’yi müzakerelerde karşı tutum alsın diye zorlayacaktır.
Son olarak Deniz Baykal’ın CHP grubunda milletvekillerine hitaben yaptığı konuşma da ulusalcıların bir atağı olarak değerlendirilmelidir. Kılıçdaroğlu’nun aksine müzakereye açıkça karşı çıkan ve statükodan yana tavır alan Baykal, ulusalcılıktan taviz verilmeyeceğini belirtiyor.
Cumhuriyeti kuran CHP, cumhuriyet döneminde Kürtleri baskı, inkar, asimilasyon, sürgün ve buna benzer sert uygulamalarla ezmiştir.
Cumhuriyet döneminde tekleştirme siyasetini Kürtlere kabul ettiremeyen ve direnişle karşılaşan CHP’nin yönetici kadrosu, Kürtlük adına ne varsa hepsini yasakladı. Kürtler sokakta dahi kendi dilini kullanamaz oldu. Tanınmış şahsiyetler, aileler, şeyhler, ağalar ve aşiret liderleri Kürdistan’dan sürgün edilerek kendi topraklarından uzak bir yerde mecburi iskana tabi tutuldular. Böylece Kürtlerin seçkin ve aydın tabakasının Kürdistan’la bağları kopmuş oldu. Zaten bu sürgünlerin bir amacı da buydu.
Türkiye’de resmi ideoloji nezdinde kabul görmek için Kürtleri dışlama siyasetini yürüten, Türklerden fazla Türkçülük yapan ve cumhuriyetten beslenen bu kişilerin çoğunun Türk olmaması da ilginçtir. Bu düşünceyi savunan kesim, Kürtlerle Türkleri eşit görmüyor; eşit olmasını da istemiyor.
İşin doğrusu bu bayan CHP milletvekili kendine sol diyen, ancak özünde faşist olan geniş bir kesimin düşüncelerine tercüman olmuştur. Çünkü Kürtlerle ilgili azıcık bir çalışma yapmış olan her insan bilir ki Türkiye’deki toplumun genelinin Kürtler konusundaki kanaati söz konusu bayan milletvekilinden farklı değildir.
Gerçekten de bu memlekette Kürtlerle Türkler eşit değildir.
Bir çok kişi belki böyle uluorta ve bağıra bağıra bunu ifade etmez, ancak kendi özel dünyasında Kürt’e uygun gördüğü şeyin Türk’le eşit statü olmadığı her vicdan sahibi insan tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bir yanda bu memlekettin efendileri, öte yandan bu efendilerin derecesine gelmemesi gereken alt sınıflara tabi insanlar vardır.
Hep sağdan soldan duyarız: Bu memlekette Kürtler hangi nimetten istifade edemiyor, hangi göreve gelemiyor diye.
Ben “Kürtler nelerden mahrum kalmıştır” diye itiraz edenlerin kötü niyetli insanlar olduğunu düşünüyorum.
Kürtlerle Türkler hiç eşit olmadı ki!
Bu topraklarda Kürt’ün nesini yok etmediniz ki!
Burası öyle bir yerdir ki, Kürt’le ilgili ne varsa yaşantılardan ve hafızalardan sökülüp atılmıştır.
Tahkir edilen, hor görülen ve “Kürdüm” demekten utanan Kürtler toplum içinde kendini ifade etmekten çekinmiştir.
Ancak her zaman kimliğini ifade etmekten çekinmeyen, devletin karakollarında, mahkemelerinde ve cezaevlerinde senelerce büyük bedeller ödemek zorunda kalan Kürtler de vardı aramızda. Kendilerine inkar etme onursuzluğunu yakıştırmayan bu şerefli Kürtler, otoriter ve baskıcı yönetimler karşısında eğilmediler. Bu uğurda hayatlarını, istikballerini feda etmekten çekinmediler.
Ancak neseplerini saklayanlar veya kendi neseplerini bir yerlere yamayanların bir yere kadar önüne önemli fırsatlar sunuldu. Bir yere kadar diyorum, zira yeri geldiğinde o insanlara da sonraki kapılar kapandı. Çünkü bu insanların da Kürt olduğu bir yerlerde not edilmişti.
Senelerce Kürtlerin her şeyi yasaklanmıştı. Bilinçli olarak Kürtlerin adı, dili, müziği, tarihi hiçbir kaynakta yazılmamıştı. Bu dille konuşmak yasaktı; konuşanlar cezalandırılıyor ve dayak yiyorlardı.
Kürt sözcüğünün Cumhuriyet döneminde 1990’lı yıllardan itibaren yavaş yavaş telaffuz edildiğini biliyoruz.
Uygulamalardan yola çıkarak, şu ana kadar bu toplumda Kürde nasıl bir değer biçildiğini çok rahat bir şekilde çıkarabilirsiniz. Fakat bir çok kişi içindeki kini dışarıya vurma konusunda çok da cesur değildir.
Türkiye’nin tek parti döneminin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'un 1930 yılında mecliste yaptığı konuşma, rejimin Türkler dışında kalan diğer milletlere bakışını çok güzel anlatmaktadır:
"Türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost, düşman ve bu dağlar bu hakikati böyle bilsin."
Bazen bir gerçeği anlatabilmek için zangır zangır bağırmak, yada tabiri caiz ise bir gerçeği insanların gözüne sokmak gerekiyor.
Bu toplumun Kürt meselesinde zihinsel olarak nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğunu anlayabilmesi için mutlaka böyle insafsız ve sorunlu sözleri duyması gerekiyor.
İşte biri 1930’da diğeri 2013’te, uzak ve yakın tarihte iki CHP’liden, vicdani yönden oldukça sorunlu sözler…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.